Doğru Düşünce Yöntemi

Ünlü Köroğlu’nun ‘Tüfek icat oldu, mertlik bozuldu’ deyişi vardır ya hani; onun gibi, ‘Telefon yaygınlaştı, mektup dahi yazılmaz oldu’, ‘Televizyon, internet yaygınlaştı, gazete dahi okunmaz oldu’ diye insanın zaman zaman hayıflanası geliyor. Bir de toplumsal hastalığımız; ‘kolaya kaçma’ bunlara eklenince “düşünce tembelliği” ya da “düşünce özürlü olma durumu” iyice yaygınlaştı.

Eğitim-öğretim kurumlarımızda da ‘düşünce yöntemi’ dışında ne varsa öğretilmeye çalışıldığından beyinleri süngerleşmiş bir kuşak; eskilerin deyimiyle “kafadan gayrımüsellah” yani ‘düşünce silahından yoksun’ bir kitle yetişiyor. 🙁

Oysa yüzyıllardır insan beyninin yapısı ve çalışmasıyla ilgilenen bilim adamları onun, pek azının kullanıldığını, daha çoğunun kullanılabilmesi için neler yapılagelmesi gerektiğini araştırıyorlar.

“Bir amaca varmak için tutulan düzenli yol” diyor sözlükler, yöntem için. Doğru düşünmeyi amaç edindiğimizde bu amaca varabilmek için tuttuğumuz yol yani doğru düşünce yöntemimiz nasıl olmalıdır?

Eski Yunan’da bir filozof: “Yıkandığın suda bir daha yıkanamazsın” demiş. Gerçekten de ikinci kez yıkanmak istediğinizde girdiğiniz su, ilk kez yıkandığınız sudan farklıdır. Eğer su durgunsa daha da kirlenmiştir, yok akıyorsa öncekiyle aynı olmadığı kesindir. Buradan şu sonucu çıkarabiliriz: Her şey değişir. Peki ama nasıl?

Örnek 1: (-) ve (+) kutuplar bir araya geldiğinde elektrik oluşur. Bunlar [(-) ve (+) kutuplar] herhangi bir “şey” değildir. Elle tutulmaz, gözle görülmez! İki zıtlığın beraberliğinden oluşan yeni olgu (elektrik), kendinden öncekilere benzemez. Onlardan apayrı bir yapısı vardır. Elle tutulmaz ama gözle görülür. Örnek 2: Erkek ve kadının beraberliğinden yeni bir insan meydana gelir. Bu yeni insan (bebek); kendinden öncekilere hem benzer, hem benzemez. Elle tutulur, gözle görülür.

Yukarda özetlemeye çalıştığımız iki örnek, olayların tümüyle normal koşullarda gelişmesi durumunda söz konusudur. Anormal bir durumda ne olur? (-) ve (+) kutuplar belirli bir noktadan fazla yaklaşırsa ‘kısa devre’ olur, elektrik yanmaz. Bebeğin doğumundan önce geçmesi gereken normal süre tamamlanmazsa ya da aşılırsa, o süreç içerisinde (anne hamileyken) herhangi bir dışarıdan müdahale durumunda (şiddetli sarsıntı, kullanılmaması gereken ilaçlar vb.) bebek ya ölü ya da sakat doğar.

Örnekler kısa ama bir özellikleri var: Birisi bu konuda verilebilecek en basit, diğeri en karmaşık örnek! Ancak her ikisinde de aynı kurallar geçerli. Aslında bu konuda örnek vermek bile gereksiz. Çünkü evrendeki tüm olaylar ve tüm varlıklar bu yöntemin kurallarına göre oluşur, gelişir ve son bulur. Ama daha net ve anlaşılır olabilmesi için örneklere devam edelim.

Normal koşullarda su, sıfır derecede donar ve yüz derecede buhar olur. Doksan dokuz ya da yüz bir derece değildir bu rakam. Tam yüz derecedir. Peki, sıfır ile yüz derece arasında ne olmuştur da bu kadar beklemek zorunda kalmıştır? İşte “birikim ve sıçrama” kuralı diyebileceğimiz bir kural bu şekilde ortaya çıkar. Zıtlıkların beraberliği ile ortaya çıkan her olay, madde vb., aynı etkenin defalarca müdahalesi sonucu üst üste birikir ve bir noktada “patlama” yaparak bambaşka bir olaya, maddeye vb.ye dönüşür.

Bir başka örnek: Yumurtadan civciv çıkışı olsun. Tek başına yumurta hücresi, civcivin yetişmesi için yetmez. Yumurta hücresini horozun tohumlaması gereklidir. Böylece iki zıt hücrenin birbirine girmesi civciv yetişmesi için ilk adım olur.

Zıtları birleştirilmiş yumurta önce ikiye sonra dörde, ….. vb. parçalanarak çoğalır. Bu ilk çoğalış aynı hücre tiplerinin sayıca artması ve birikmesi olur. Sonra çeşitli basamaklara ayrılmış ‘sıçrama’larla hep birbirine benzeyen organlardan civciv hücreleri oluşur.

Yumurta içinde kısa zamanda görülen bu değişiklikler, doğa içerisinde tek bir hücrenin yüz binlerce yılda geçirmiş olduğu gelişmelerin özetidir. Sonunda, bildiğimiz civciv bütün organlarıyla oluşmuştur. Ne ki, civciv gene yumurtanın içindedir. Civcivin ortaya çıkması için bir sıçrama daha gereklidir. Yumurtanın kabuğu delinmezse, içindeki yavru ölebilir. Birikim bir süre başarılmadıkça sıçrama gerçekleşmez. Ve birikimin ardından sıçrama gelmezse bütün gelişim boşa gider. Kabuğunu yaramayan civciv cılk olur, ölür.

Hiç cılk olan bir yumurtayı kırıp da baktınız mı? Ne iğrenç kokuyor değil mi?

Yorum yapın