Ara Güler’in yazarlığı ve bir öyküsü üzerine

Zaman da insan yaşamı gibi akar. Gerçekten de, yaşam devinimi içinde kimileyin zamanın nasıl geçtiğinin ayrımına varmayız. En çok, mutsuz olduğumuz anlarda, “zamana dur” diyebilmek isteriz. Tıpkı, Ara Güler’in “bir tuhaf vuruşlar” öyküsündeki karakterimiz gibi…

Ara Güler, “bir tuhaf vuruşlar” adlı öyküsünde objektifini sıradan insanların yaşamına çevirir. Öyküde, baba ocağından uzaklaşıp köyden kente gelen, alışageldiği bir yaşamdan kopup kentte gereksinimlerini karşılamayan, karın tokluğuna çalışmak zorunda kalan, maddi ve tinsel destekten yoksun, modern dünyanın içinde var olma mücadelesi veren bir insanın dramı anlatılır. Karakterimizin adı yoktur.

Ara Güler, modern dünyanın içine sıkışmış kalan, sınırlı saatlerle tutsaklaşan insanın içine düştüğü durumu gerçekçi bir tutumla anlatır.

Şöyle ki: Bir adam, Erico Bar adlı bir meyhaneye girer, hasır kaplı duvarda asılı bulunan sarkaçlı saate bakar, altındaki masaya oturur. Saatin vuruşlarını sayar. Bu vuruşlar, on yıl önce ilan edilen savaşı anımsatır ona. Savaştan önce de bu meyhaneye çok gelmiştir. Ne var ki, savaş ilan edildiği gün, duvardaki saatin ayrımına varmıştır. Öyküdeki kahramanımızın savaşın yıkıcılığı ya da ölümle yaşamın kesiştiği noktada sınırlı saatlerin ayrımına varması ilgi çekicidir. Yaşam, ölümü düşününce ne kadar da kısadır!..

Savaşın anlamsızlığı ve korkunçluğu

Karakterimiz savaş yıllarında yaşamı kapkara görmesine karşın, bugün öyle değildir. Çünkü artık zengindir. O günden bu yana hiçbir şey değişmemiştir meyhanede. Belleği saatle birlikte geçmişe gider. On yıl önceki savaşın korkunçluğunu düşünür. Savaşta ölmekte vardır. Yaşamak, kişinin isteğine bağlı değildir. Savaş meydanına çıkıp savaşmanın bir alışkanlık olduğunu düşünür. Savaş kararlarını liderler verirler. Böylece milyonlarca insanın ölüm fermanını imzalarlar. O günleri düşünürken savaş düşüncesini anlamsız bulur.

Evet, bir yanda uygarlıkları yok eden, milyonlarca insanın kaybına yol açan, emperyalist ülkeleri zenginleştiren savaş… Öte yanda, ülkemizdeki gibi her erkeğin savaş anında askerliğe çağrılması… Ara Güler, burada karakterimiz üzerinden savaşın anlamsızlığı ve korkunçluğunu gösterir okura.

Yaşama savaşı

Yeniden öyküye dönecek olursam, karakterimiz için savaş günleri çok gerilerde kalmıştır. Peki, gerçekten de öyle midir? Aslında öyküde görünenin yanında görünmeyen bir savaş vardır. Bu da yaşama savaşıdır! Güler, bu savaşı ilmik ilmik işleyerek okura aktarır.

Karakterimiz o arada içkisini yudumlarken saat sarkacının garip vuruşlarla işlediğini düşünür. Meyhanede başka masada oturan, kadifeli bir kadına gözleri takılır. Kadifeli kadının güzelliği onu etkiler. Eski günlerdeki gibi parasız olmadığına göre, onunla yatabileceğini içinden geçirir. Köyde bu kadın kadar güzel kadın yoktur ona göre.

Böylece adamın bilinci, kadifeli kadınla birlikte köye doğru akar. Anne ve babasını düşünür. On yıldır kentte olmasına karşın onlara para gönderecek durumu olmamıştır. Kentte karın tokluğuna çalışan milyonlarca emekçiden biridir o. Köyden kente gelmekle hata yaptığını düşünür. Köyde kalıp köy yaşantısını sürdürseydi daha özgür ve mutlu olacaktır. Patrondan korkmayacak, yaşamı saatlerle sınırlı olmayacaktır.

Parasızlığın gözü kör olsun

Bu arada karakterimizin bilinci sürekli saat gibi devinim içindedir. Daha sonra, karakterimizin nasıl zengin olduğunu anlarız. Kendisi hırsızlık yapmıştır. Patronu borçluların çeklerini tahsil etmesini ister. O da paraları alıp ortadan kaybolur. Karakterimiz, bu hırsızlığı planlayarak yapmamıştır. Bir anlık bir istekle paraları cebine indirip ortadan kaybolmuştur. Bu nedenle, sürekli yakalanma korkusu içindedir. Kaygılı ve sıkıntılıdır. Aklı hep geçen zamandadır. Kendi kendine sürekli gel-gitler yaşar. Evet, şimdi zengindir. Bütün tasarılarını gerçekleştirebilecektir. Meyhaneye gelmekle onca yıl sonra kimsenin tanımayacağını düşünse de, yakalanma korkusu peşini bırakmaz.

Yazar, burada parasızlıktan dolayı tasarımlarını gerçekleştiremeyen öykü karakterinin içine düştüğü dramı aktarır okura. Para gereksinimlerimizi karşılayan bir araçtır. Ancak o gereksinimlerimizi karşılayamadığımızda bireylerin bozulmasına yol açar. Para, insanı kendi nitelikleriyle çelişen bir duruma düşürür.

Çatışkılar… çatışkılar…

Bu arada karakterimiz kendi kendine bir sürü yalan söyler. Para çalmasını meşrulaştırmaya çalışır. Her gün bu kentte neler olmaktadır? Kendisinin yaptığı da onlardan biridir. Açıktan para çıkarttığını düşünse de, yaptığının hırsızlık olduğunun bilincedir. Bir ara geriye dönüp çaldığı paraları patrona vermeyi düşünür. Ancak, hem işten kovulacağı hem de karakolluk olacağı için bu düşüncesinden cayar. Bir suç işlemiştir. Her ne kadar zengin olduğunu kendi kendine söylese de, er geç yakalanacaktır. Yazar, burada karakterimiz üzerinden nesnel bir çatışkıyı aktarır okura. Sınırlı zamanlar, kendi sonunu göstermektedir.

Güler, aynı zamanda kapitalist düzende yaşayan insanın kuşatılmışlığını sınırlı zamanlar üzerinden verir.

İnsandan umudu kesmeyen yazar: Ara Güler

Kahramanımız bu sıkıntılar içindeyken yanına kadifeli kadın gelir. Adam, kadına sarkaçlı saatin sinirini bozduğunu, tuhaf vuruşları olduğunu söyler. Birlikte içmeye başlarlar. Kadın, adama parası olup olmadığını sorar. “Gece için boş çalışmayalım. Ekmek kavgası “ der. Adam paralarını gösterir.

O arada meyhaneye polisler gelir, adam yakalanır. Öykünün sonunda, polislerce götürülen karakterimizin ödemediği parayı kadifeli kadının ödemek istemesi, karakterimizin kadifeli kadının çantasına gizlice para bırakması, insani değerlerin yok olmadığının göstergesidir. Yazar insandan umudu kesmemiştir.

Öyküde kullanılan nesneler

Öyküde kullanılan nesneler nedensiz değildir. Örneğin, sarkaçlı saat, şimdiki zamanın göstergesi olmasına karşılık, geçmişin ve geleceğin de göstergesidir. Karakterimiz saatle birlikte on yıl önceki savaşı anımsar. Böylece saatle geçmiş gösterilir. Aynı zamanda saat geleceğin de göstergesidir. Çünkü karakterimiz bir suç işlediğinin bilincindedir. Zaman aktığı için yakalanma kaygısı taşır.

Yazar, tüm öykü boyunca saatlerin ilerlemesiyle adamın tinsel dünyası arasında bir paralellik kurar. Saniyeler dakikaları kovalar, zaman ilerler. Karakterimizin iç dünyasında da bir kovalamaca vardır. Sürekli gel gitler yaşar. Kendi kendisiyle savaşır. Dakikalar birbirini iterken, yakalanma kaygısı içini kemirir. Zamana karşı savaşamayacağını bilincine çıkarmak istemez. Bu nedenle, saat vuruşlarını tuhaf olarak nitelendirir. Yaşam bir var olma savaşımıdır.

Bir başka kullanılan nesne paradır. Yazar, paranın kapitalizmde bir erk olduğunu yine karakterimiz üzerinden gösterir. Karakterimiz, paraları çalarak kendini güçlü duyumsar. Dahası, parayla bir kadının cinselliği satın alabileceğini düşünür. Kadın bedeni tüketim nesnesi olmuştur. Madalyonun öbür yüzünde ise, bedeni satarak geçimini sağlayan kadınların içinde bulunduğu durum, kadifeli kadınla gösterilir. Kadifeli kadının, fahişeliği isteyerek yapmak istememesi yine sınırlı saatlerle aktarılır. Sınırlı saatler, özgür olmadığının bir göstergesidir. Kadının bedeni de, patronunca sömürülmektedir.

Her bir öyküsü okunmaya değer

Ara Güler, genellikle fotoğrafçılığıyla tanınsa da, “babilden sonra yaşayacağız” öykü kitabındaki her bir öyküsü okunmaya değerdir. Bu kitapta bulunan, “bir tuhaf vuruşlar” öyküsü teknik anlamda klasik öykü değildir. Öyküde zaman sürekli ileriye doğru akıp gitmez. Karakterimizin bilinci türlü nesnelerle geçmişe gider. Şimdiki zaman, geçmiş ve gelecek iç içedir. Öylü tekil örgeyle başladığı gibi üçüncü tekil anlatım vardır.

Son olarak öykünün izleğini söylemek istiyorum. İnsan bu sistemde özgür değildir. Sömüren ve sömürülen iki karşıt sınıf olduğu sürece insan, ekonomik koşullardan dolayı kötülük yapmaya sürüklenebilir.

Kaynakça:

1) Ara Güler, Babilden Sonra Yaşayacağız, Mayıs 2000, İstanbul, Aras Yayıncılık.

Yorum yapın