Kalp Krizinin Belirtileri Nelerdir? Tedavisi Nasıldır?

Ani kardiyak ölümlerin %95 üzerinde nedeni “akut koroner sendrom” olarak isimlendirilen kalp krizleridir. Kalp krizi genellikle iman tahtası adı verilen sternum kemiği arkasından göğüse yayılan bir yanma , ölüm korkusu, sol çene, omuz ve sol kola yayılan bir uyuşma – ağrı hissi ile birlikte kendini belli etmektedir. Göğüs ağrısının şekli ve devam etme süresi kalp krizi tanısında belirleyici olmaktadır. Öncelikle akut koroner zedelenmeye bağlı göğüs ağrısı yumruk şeklinde yani yaygın bir ağrı olarak tarif edilmektedir. Bıçak saplanır tarzda ani ve geçici ağrılar genellikle kas ağrılarıdır ve kalp krizi ağrıları ile karışırlar.

Koroner bir hadisede göğüs ağrısı 30 dakikaya kadar devam eder. 30 dakikayı geçen bir göğüs ağrısı koroner hadiselerden başka sebepler düşünülmesine neden olur.  Hastanın bir acil servise başvurmasında ki en önemli etkenin göğüs ağrısı olması nedeniyle “ağrı eşiği” ve ağrıyı tariflemede kişiden kişiye farklılık göstermektedir. Örneğin diyabet hastalarında görülen sinir hasarları – diyabetik nöropati- nedeniyle bu hastaların ağrı eşikleri yüksektir ve ağrıyı kolay kolay hissetmezler. Bu nedenler kalp krizi süresince bir ağrı hissetmeyebilirler. Bu nedenle özellikle uzun süredir diyabet tanısı olan hastalarda kalp krizi açısından diğer semptom ve laboratuvar bulguları da göz önünde bulundurulmalıdır.
Kalp damarlarının iç yüzeyinde lipid türevlerinin oluşturduğu plakların büyümesi yada başka bir damardaki stabil olmayan bir plaktan kopan parçanın kalp damarlarını tıkaması ile ani olarak ortaya çıkan kalp krizi “miyokart infarktüsü” olarak adlandırılır. Pıhtının tıkadığı damarın devamındaki kalp kas dokusu beslenemediği için akut semptomlar ortaya çıkar.  Kalbin beslenemeyen kısmına göre de bu semptomlar farklılık göstermektedir.  Yukarıda da bahsettiğimiz göğüs ağrısı, ölüm korkusu, sol kol-omuz ve çeneye yansıyan ağrı-uyuşukluk belirtilerinin görülmediği bir mide krampı tarzında başlayan ve kusma ile devam eden bir hasta öyküsü de kalp krizi açısından öncelikle değerlendirilmelidir.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ‘ nün kalp krizi konusunda tanı kriterleri semptomlar ve hastanın öyküsü, EKG değişiklikleri ve laboratuvar analizlerindeki değişimler olmak üzere 3 madde de değerlendirilmiştir. Hasta öyküsü ve semptomlardan şüphelenildiğinde Elektrokardiyografi – EKG – adı verilen cihaz ile kalbinizin elektriksel aktivitesi bir kağıt üzerine grafik olarak yazdırılır.  Ekg, kalbi farklı düzlemlerde değerlendiren bir tetkiktir. Ekg ‘ de ST seğmen yükselmesi-çökmesi, T dalgası negatifliği, bradikardi (kalp hızının 60 atım/dk altında olması) patolojik dalgalar, aritmiler gibi bulgular hekimler tarafından değerlendirilmektedir. Aynı zamanda venöz – toplardamar – olarak alınacak kanda CK, CK-MB ve Troponin gibi biyokimyasal değerler analiz edilir. Kalp kasının beslenememesi ile ortaya çıkan kas hasarı sonucunda kana salınan bu maddeler kalp krizinin derecesinin değerlendirilmesinde ve en önemlisi de tanısının erken evrede konmasında son derece önemlidir. Troponin I ve T değerleri özellikle kalp kasına yüksek spesifite gösterir ve kalp krizinin başlangıcından itibaren kanda yükselmeye başlarlar.

Kalp krizi tanısı alan hastanın bir an önce koroner yoğun bakım ünitesinde gözleme – takibe alınması gereklidir. Akut zedelenmenin en iyi tanısı koroner anjiografi ile yapılmaktadır. Hatta bu konuda altın standarttır. Halk arasında bilindiğinin tersine koroner anjiografi bir tedavi değil tanı yöntemidir. Tıkanıklığın tespiti sonrası anjiografi eşliğinde tıklı damarlara stent yada balon anjioplasti işlemi uygulanarak dolaşımın devamlılığı sağlanabilir. Ancak tıkanıklığın tam – tama yakın ve birden çok damarda görülmesi durumunda hasta  kalp damar cerrahisi tarafından değerlendirilir ve tıkalı damarlara by-pass operasyonu düzenlenir.

Acil servislerde tanı alan hastaların koroner yoğun bakımlara ulaşma süresi göz önüne alındığında uygulanacak ilk tedavide önem taşımaktadır. Halk arasında “kan sulandırıcı tedavi” olarak bilinen antiagregan tedavi , tanı sonrası saniyeler içerisinde uygulanmalıdır. 300 mg aspirinin kişiye çiğnetilmesi bile koroner ataklara bağlı ani ölümleri büyük bir oranda engellemektedir. 0,1 mg /kg dan düşük molekül ağırlıklı heparinlerin cilt altına uygulanması ve aspirin ile aynı etkiye sahip klopidrogel’ in 300mg dan oral olarak verilmesi özetle ilk basamak müdahaleyi oluşturmaktadır. Ayrıca hasta koroner yoğun bakım ünitesine ulaşıncaya kadar bradikardi, taşikardi ve aritmilerinde tedavisi birinci basamak tedavide önceliklidir.
Biz hastalar için en önemli bilgi kalp krizi belirtilerinden şüphelendiğimiz anda en yakın acil servise başvurmak, göğüs ağrısını küçümsememek ve en önemlisi de düzenli olarak kardiyoloğa muayene olmamızdır.

Yorum yapın