Kitap fuarlarında farklı farklı insanlarla tanışıp sohbet etme olanağı buluyorum. Örneğin CNR Kitap Fuarı’nda bir okur, “Sakatlığa Övgü” kitabımda “ojenizm” yerine “ırk ıslahı” demediğim için eleştirdi beni. Tabii ki bir yazar için geri bildirimler çok önemli. İnsanın yeniden kendini araştırmasına neden oluyor. Çünkü yaratıcılığın bir koşulu da budur bana göre.
İkincisi bu gibi fuarlarda popüler kültürün insanı bir pres gibi ezmesine tanık oluyorum. Özellikle gençlerin büyük reklam kampanyalarıyla kitlelere tanıtılan, içeriği boş kitaplara ilgi göstermesini uzaktan üzülerek izliyorum. Ebeveynlerin bu kitapları almak için sıraya girmelerine ne demeli ya? “Ne de olsa popüler kültür artık yaşamımızın bir parçası oldu” dediğinizi duyar gibiyim. “Sıradan insanların” bu rüzgara kapılmalarını anlıyorum da, az çok mürekkep yalamış olanların popüler edebiyata doğru savrulmaları tuhaf geliyor bana…
Popüler edebiyat deyince aklınıza ne geliyor, bilmem! Ama benim aklıma basmakalıp olaylara ve karakterlere yer verilen, evreni sorgulama yerine derinliği olmayan, yüzeysel yapıtlar geliyor. Bu tür edebiyatın amacı belli. Düşünmeyen, sorgulamayan, sistemin güdümünde insan yetiştirmek… Üstelik bu yapıtlar öyle büyük reklam kampanyalarıyla köpürtülüyor ki, çok satmak ve büyük paralar kazanmak istiyorlar.
Oysa bir yazar ne kendine ne de yayıncısına para kazandırmak için yazar. Gerek kitabın metalaşması gerekse yazarların bu çarkın içine girmek için olmadık şeyler yapması üzücü. Bir yazar toplumun hoşuna gitmek için yazı yazmaz. Sistemin borazanlığını yapmaz. O yalnızca “gerçeğin” peşinden gider, okura onu gösterir. Yazarların “maaşlı işçi” gibi yayıncısına para kazandırmak için popüler kültüre hizmet etmesi, suya sabuna dokunmaması yazın dünyasının içini boşaltıyor. Ayrıca kitap meta değildir. Her türlü kalitesiz yapıtın allanıp pazarlanması tüm estetik duygularımızı öldürüyor…
Bizler de kitleler halinde; vitrinlerde ışıl ışıl parlayan, “al al beni “ diye adeta bağıran, bilindik pazarlama hileleriyle satılan kitapların peşinden gidiyoruz. Bu kültür neremize dokunursa oramızı sarıp sarmalayıp bizleri kuşatıyor… Bilinçlerimize prangalar vuruyor…
Yalnızca bunlar mı? Hayır tabii ki. Bir zamanlar eline mikrofonu alan nasıl şarkıcı oluyorsa, bugün de eline kalemi alan “ben yazarım” diye piyasaya çıkıyor. Ancak sözcükleri yan yana dizmekle yazar olunmuyor.
Bir yazar adayının öncelikle şunu sorması gerekli kendine;
“ Niçin yazmak istiyorum?”
“ Başkalarına aktarmak istediğim bir şey var mı?”
“ İnsanlara anlatacak değerli bir şeyim olacak mı? “
Bunları sorguladıktan sonra nesnel dünyayı kendi öznelinden geçirmeli… Sonra da bu dünyanın üstündeki örtüleri kaldırmalı… Olayları, olguları, kişileri yan tutmadan nesnel bir biçimde anlatmalı… Bir yazar haksızlık karşısında dilsizse ya da o adaletsizliği görmemeyi seçiyorsa, o zaman da bir okur olarak şunu sormak gerekmez mi? Niçin haksızlık karşısında kör olmayı seçiyorsun diye?
Siparişle yazı yazan, “star olmak isteyen”, kendine ve yayıncısına para kazandırmak için çaba harcayan bir yazar, bu sistemin bekçisidir. Zaten onun topluma vermek istediği bir mesaj yoktur. Eğer yazarın insanlığa bir mesajı varsa tüm ruhunu insanlık önünde anlatmaktan çekinmez. Tıpkı Montaigne gibi.
Montaigne yüreğime dokunadursun bir de geçenlerde katıldığım bir fuardan dokuz yaşındaki Habibe’nin ışıl ışıl gözleri kaldı aklımda…
O gözlerde kimsesizliğim, yalnızlığım uçurumların derinliklerinde kayboldu gitti…
Bir kırlangıç kanat açtı yüreğimde…
Evet, bizler okunmuyoruz… Ama umut hep kalbimde… Beyaz kanatlı kırlangıç bunu bilirmiş gibi kulağıma fısıldadı…
“ Üzülme! Bir yapıtın değerini zaman ve halk belirler…”
Merhaba…”Bizler okunmuyoruz ” diye yazmışsınız Sevgili Satı İlen…Buna katılmıyorum. .ben sizin yazılarınızı hep takip ediyorum. .popüler yazarlara göre az okunuyorsunuz sadece. Bunun da sebebi dediğiniz üzere “popüler kültürün “yaratılmasıdır. Popüler kültür sayesinde , okurlar en çok satan kitaplara yönlendiriliyor ve insanlar en çok satan kitabın iyi kitap olduğunu sanıyorlar. .Yanılıyorlar. .Bir okur nelere dikkat etmeli öyleyse ? Bence bu yönüyle mutlaka Nurullah Ataç kitapları okunmalı. ..mutlaka ama mutlaka okunmalı. ..
Minerva İlione