Siyasi kariyerinin merdivenlerine Devlet Planlama Teşkilatı’ndan sonra başladığı Süleyman Demirel’in danışmanlığı görevinden sonra hızla tırmanmaya başlayan Turgut Özal, siyasi yaşamına 1977 seçimlerinde Milli Selamet Partisi’nde İzmir adayı olarak başlamıştır. Ayrıca Amerika’daki Texas Tech Üniversitesinde ihtisas yapan ve Ekonomi alanında eğitim alan Özal, kuşkusuz Türkiye’nin ekonomisine de olumlu / olumsuz bir çok katkıda bulunmuştur. Başbakanlık dönemine kısaca değinmek istersek şunları söyleyebiliriz:
20 Mayıs 1983’de Anavatan Partisi’ni kuran Özal 6 Kasım 1983’deki seçimlerde 400 kişiden oluşan parlamentoda 211 milletvekili çıkararak tek başına iktidar ve 45. Hükümet’in Başbakanı oldu. 1984 yerel seçimlerinden de başarıyla çıkan Özal, 13 Nisan 1985’de yapılan ilk kongrede tekrar genel başkanlığa seçildi.
1987 yılında yapılan genel seçimlerde de 292 milletvekili çıkartarak tekrar çoğunluğu sağladı ve 46. Hükümet’in başbakanı oldu. İktidarda bulunduğu 1983-1991 döneminde Türkiye ekonomisi ortalama yıllık yüzde 5,2 oranında büyümüştür. Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu’nu değiştirerek Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı’nı kurdu.
18 Haziran 1988 Cumartesi günü Ankara Atatürk Spor Salonu’nda Anavatan Partisi’nin 2. Olağan Kongresi’nin düzenlendiği sırada Kartal Demirağ isimli saldırgan tarafından düzenlenen suikasttan yaralı olarak kurtuldu. Foto muhabirleri ve televizyon kameraları için hazırlanmış olan platformun önünden ve Özal’a 12 metre öteden saat 12.15’te iki el ateş eden Demirağ, Turgut Özal’ı sağ elinden yaralamıştır. Saldırı sonrası etrafa rastgele ateş açan korumalar ise 18 kişinin yaralanmasına sebep olmuştur. Yaralananlar arasında Bakan İmren Aykut da vardır. Önce ölüm cezasına çarptırılan, ardından cezası 20 yıla indirilen Kartal Demirağ’ı cumhurbaşkanlığı döneminde affetmiştir.
Barzani’ye uluslararası alanda rahat seyahat edebilsin diye Türk Pasaportu (kırmızı pasaport) vermiştir. Yıllar sonra Barzani bu pasaportu 2007 yılında Türkiye’ye iade etmiştir.
Kişisel özelliklerinden biraz daha bahsettiğimizde, Özal’ın ne kadar “halktan” bir insan olduğunu da fark edeceğiz:
Özal’ın siyaset çizgisinde ön plana çıkan özellik pragmatizmdir. Özal aynı Demirel ve diğer merkez sağ liderleri gibi olaylara -tabii ki belli bir dünya görüşü perspektifinde- gerçekçi yaklaşmış ve maksimum çıkar arayışında olmuştur. Birinci Körfez Savaşı’nda ABD askerlerine hava sahamızı ve İncirlik üssünü açan Özal, “bir koyup üç almak” istemiş ancak umduğu gelişmeler yaşanmamıştır. Müslüman bir ülkeye yapılacak bu saldırı Özal’ın İslamcı damarını kabartmamış ve pragmatizmi ağır basmıştır. Yine İslami dogmalarla örtüşmediğini bilmesine rağmen Özal katma değer vergisi’ni uygulamaya koymaktan çekinmemiştir. Tüm bu örneklerden görülebileceği üzere Özal’ın İslamcılığı siyasi çizgisine yön veren temel etken değildir. Aslına bakılırsa Özal’ın karakteri fazlasıyla eklektiktir. Bu eklektik yapının temel kaynakları liberalizm, muhafazakârlık, İslamcılık, modernizm-teknoloji ve pragmatizmdir. Özal’ın kafasında Amerikan toplumu benzeri önemli bir kısmı zengin olan, rahat yaşayan ve bol bol tüketen bir toplum yaratmak vardır. Ayrıca Özal hayatı boyunca kendine aşırı özgüven duyan bir isim olmuştur. Tüm danışmanlarına rağmen kararları genelde karısıyla birlikte kendisi almış ve kimseye söz hakkı tanımamıştır. Bu nedenle Özal’ı özellikle parti iç işlerinde otoriter bir lider olarak tanımlamak yanlış olmayacaktır (Donat, sayfa 260). Özal’ın bu aşırı özgüveni kendisine sorunlar da yaratmış ve mesela 1987 siyasal yasaklar referandumunda Demirel’i siyaset sahnesinden tam anlamıyla silmek isterken kendisine merkez sağda çok güçlü bir rakip yaratmıştır. Özal popülizm konusunda da diğer merkez sağ liderlerinden eksik kalmamıştır. 1980’lerle beraber popüler kültür dayatmasının arttığı bir dönemde Özal da şarkıcılarla İbrahim Tatlıses, sporcularla Naim Süleymanoğlu yakın dostluklar kurmak ve bu yolla oyunu arttırmaktan çekinmemiştir. Özal’ın siyaset alanında güvendiği kimseler ve oluşturduğu ekip genelde devlet bürokrasisinden yıllardan beri tanıdığı muhafazakâr kişilerden oluşmaktadır. Hasan Celal Güzel, Mehmet Keçeciler, Ekrem Pakdemirli, Yıldırım Aktürk, kardeşleri Yusuf Bozkurt Özal ve Korkut Özal ve kuzeni Hüsnü Doğan bu isimlerin başında gelmektedir. Ayrıca Özal Mülkiye mezunu eski tüfek solculardan kendisine iyi bir danışman kadrosu kurmuştur. Ancak bu ekibin siyasal kararlara etkisi de yalnızca Özal’a bilgi vermek düzeyinde kalmıştır. Zira Özal ekonomiyi en iyi kendisinin bildiğini ve kararları en doğru şekilde kendisinin alacağına inanmaktadır.
Nakşibendi tarikatına olan bağlarını hiçbir zaman koparmamaya gayret eden Özal, Erbakan gibi açık bir mürid tavrı sergilemese de cemaatin ve dolayısıyla diğer muhafazakar kesimin desteğini de kaybetmemeye çalışmıştır. Ailevi yaşantısı yüzünden siyasi kariyerinde ciddi sıkıntılar çeken Özal, yumuşak bir ev babası tavrı sergilemiştir. Ayrıca rahmetli Özal’ın hızlı araba kullanmayı çok sevdiği de bilinmekte.