Belirli bir sosyal statüye gelmiş kişiler kendilerinden bir alt statüde olan kişi ve gruplara genellikle üsten bakar. Statünün tanımı şu şekilde yapılıyor: İnsanların toplum içindeki yerini ifade eden bir kavramdır. Statü, kişilerin çocuk, doktor, müslüman, öğretmen, işveren, örneklerindeki gibi kim olduklarını belirtir, ona bir takım haklar sağlar ve yükümlülükler yükler.
Sosyal Statü ve Sosyal Çatışmalar
Giriş kısmında belirli bir statüye gelmiş kişilerin kendilerinden bir alt statüde olan kişilere üsten baktığını belirtmiştik. Bu statü ekonomik olduğu gibi kültürel statüde olabilir. Bir örnek vermek gerekirse; iyi bir eğitim almış, genel kültürü son derece yüksek olan fakat iş bulamadığı için cebinde parası olmayan biri, eğitim almamış ama ekonomik açıdan normalin üzerinde bir gelire sahip olan birine üstten bakabilir onu küçümseyebilir. Bu durumun terside yaşanabilir. Özetlemek gerekirse sosyal statü çeşitliliği, sosyal çatışmalara, sosyal çatışmalar sosyal gruplaşmalara yol açmaktadır.
Bu açıklamalar çercevesinde, insanın var olduğu heryerde ister istemez “sosyal statünün” var olacağını söyleyebiliriz. Peki bu statü çeşitliliği illada sosyal çatışmaların çıkmasına neden olmalı mı?
Elbette hayır!
İnsanoğlu yapısı gereği “bir arada yaşamaya” koşullanmıştır. Evrendeki diğer canlılarda olduğu gibi insanlarda bir arada yaşamaya kodlanmıştır. Ülkeler, şehirler, mahalleler, son olarak aile insanoğlunun birlikteliğinin ete kemiğe büründüğü şeklidir.
Hemen herkesten duyarız, “işim iyi de insanlarla uğraşmak zor”. Gündelik hayatın dertleri arasında, kafamızı kaldırıp, kulak kabartıp da başkalarını farketmeyiz çoğu zaman. İnsanlığın en sıradan, en normal ama bir o kadar da evrensel davranışlarından uzaklaştık, uzaklaştırıldı.
Ermeni ya da Kürt, Alevi ya da Süryani. İşçi ya da köylü. Farklılıklarımız var birbirimizden. Ama insanız. İnsanız ancak yaşadığımız çağda sadece biyolojik olarak insanız. Hoşgörülü olmak artık enayilik, paylaşmak ise saflık olarak değerlendiriliyor maalesef.
Bir arada yaşama duygumuzu tırpanlayan bu ve benzer normları elimizin tersiyle bir kenara itip, tüm statü farklılıklarını doğal bir olgu olarak algılayıp bu statü farklılıklarını bir diğerini hor görme ezme aracı görmeden yaşayabildiğimiz sürece insan olmanın erdemine ulaşacağımızı unutmamalıyız.