Rahmi Vidinlioğlu İle Edebiyat, Web Teknolojileri ve SEO üzerine

İlk ve orta öğrenimi Sakarya’da tamamlayan Rahmi Vidinlioğlu, halen Felsefe bölümünde Lisans eğitimini sürdürmektedir. 2006 yılında yayınlanan ilk kitabı “Şizofreni Yalnız Oynanmaz” adlı kitabıyla edebiyat dünyasına giriş yapan Rahmi Vidinlioğlu, 2009 yılında da “Aşk ve Acı” adlı kitabını yayınladı.

Rahmi VidinlioğluÜzerinde çalıştığı birden fazla kitap projesi olan Rahmi Vidinlioğlu, kendine özgü üslubuyla edebiyat dünyasına yeni bir soluk getiren genç ve gelecek vaat eden yazarlar arasında gösteriliyor. Rahmi Vidinlioğlu edebiyatla ilgilendiği kadar web teknolojileri, SEO yöntemleri ve SEO sektörüne dair çektiği videolarla özellikle “vücut dilini çok iyi kullanması, etkileyici anlatım tarzıyla” sektörle ilgilenenlerce beğeniyle takip ediliyor. Çok yönlü insan Rahmi Vidinlioğlu ile edebiyat, web teknolojileri, SEO uygulamaları ve hayata bakış açısını anlamaya / anlatmaya çalışacağımız interaktif röportajımıza başlıyoruz.

 

Halil Yılmaz: Eleştirmenler ikinci kitabınız olan Aşk ve Acı’yı ilk kitabınız olan Şizofreni Yalnız Oynanmaz‘a göre hem üslup hem de kurgu açısından çok daha başarılı buluyor. Size göre bu tespit ne kadar doğru? Eğer doğruysa buradan yola çıkarak sizin için yazdıkça kendini geliştiren bir yazar diyebilir miyiz? Yine bu bağlamda ilerde yayınlanması muhtemel üçüncü kitabınız için daha önce yayınlanmış iki kitaptan çok daha profesyonel olacağını söyleyebilir miyiz?

Rahmi Vidinlioğlu: Yazmak büyük bir tutkudur benim için. Sadece yazı yazarken gerçekten kendim olabildiğimi fark ettiğimden beri yazıyorum. Bu hem çok keyifli hem de çok korkutucu bir süreç. Doğrudan kendi kendinizle baş başa kalıyor ve her şeyden çok kendinizi sorguluyorsunuz.

İlk kitabım çok genç bir yaşta yayımlandığı için aslına bakılırsa işte bu bahsettiğim “kendinle kalma” sürecinden edebi teknik açısından bakılırsa fazlasıyla etkilenmişim. Geriye dönüp baktığımda “Bugün olsa böyle yazmazdım!” dediğim bir kitap çıkmış ortaya.

Yazarlığın okulu da yok. Evet, bazı teknikler var elbette ama yazmayı öğrenmenin tek yolu oturup yazmak. İlk kitap sonrası sürekli olumlu tepki almama rağmen ben dönüp okuduğumda birçok noktada yapmamam gerekenleri yaptığımı gördüm. Örnek olarak dili akıcı kılmak için fazla ağdalandırmışım, kurguda gerçek dünya mantığını zorlamışım ve bunun gibi bir edebi eseri kalıcılıktan uzaklaştırabilecek birçok hataya imza attığımı gördüm.

Bu nedenle ikinci kitabı yazmaya başlarken tek hedefim ilk kitaptaki başarıyı devirip geçmekti. Bu sanıldığı kadar zor olmadı.

Sürekli aynı şeyleri evirip çevirip piyasaya süren bu kadar çok fazla sözüm ona yazar varken bu tavır garip karşılanabilir. Burada edebiyatın gerçek anlamını sorgulamak lazım. Ben “ölümsüzlük iksirini” erken keşfettim! Yazdıklarım beni ölümsüz kılacak!

H.Y: Yazım hayatına Şiirle başlamışsınız. Daha 13 yaşında iken şiirler yazmaya başlamış, kişisel siteniz RahmiVidinlioglu.com da söylediğinize göre de şiir yazmak sizde bir tutku haline gelmiş. Fakat yazım hayatınıza şiirle başlamakla birlikte üstelik elinizde bulunan şiirlerin sayısını binlerle ifade edilecek rakamlara ulaşmasına rağmen halen yayınlanmış bir şiir kitabınız yok. Neden şiirlerinizi yayınlamak ihtiyacı duymadınız? Şiirle aranızda tutkulu bir bağ olduğunu söyleyip de bunları yayınlamak şiirlerinize üvey evlat muamelesi yaptığınızın göstergesi midir, yoksa şiirlerinizi okuyucudan kıskanmak mı? Buna bir açıklama getirebilir misiniz?

R.V: Aslına bakılırsa şiir denilince akla gelen ilk medeniyetlerden birine ev sahipliği yapmışız. Divan edebiyatı gibi şiirin sınırlarını zorlayan, hiç yoktan bir edebi dünya yaratan ve buna değer vererek yücelten ender toplumlardan biriymişiz. Zaman içerisinde sulu-sepken romantik, gerçeklere gözünü yummuş ve sevgilinin dudaklarını çileğe, kaşlarını kemana benzetmekten öteye gidemeyen vasat bir şiir konulmuş bu haklın önüne.

Bugün gelinen noktada Türk şiiri diye bir kavramdan bile söz edemiyoruz. Okuru olmayan bir edebi tür sadece şiir artık. Şairler de hem birbirlerini hem de daha kötüsü sürekli kendilerini tekrar ettikleri için ortada hevesli bir şiir okuyucusu bulmak neredeyse imkânsızlaştı.

Şiir, yazmaya başladığım andan beri üzerinde en çok çalıştığım edebi tür olmayı sürdürüyor ancak klasik anlamda şiir dediğimiz, alt alta yazılan satırlar miladını çoktan doldurdu.

Zaten okuru olmayan bir türde kitap yayımlamak ego tatmininden öteye gitmeyecektir. Belki ileride bir gün şiirlerimi toplu halde bir kitap haline getirebilirim ama bunun ciddi anlamda edebi bir başarı olacağını düşünmüyorum!

Çok acı ama bu ülkede en az yapılan eylem kitap okumak en az okunan kitaplar da şiir kitapları. Bugün yoldan çevireceğiniz 10 gençten hiçbiri duraksamadan 10 şair adı sayamaz. Bu, durumun vahametini ortaya koymaya yetmiştir sanırım.

H.Y: Daha önce sizinle yapılmış bir röportajda genellikle bunalımda olduğunuzu söylemişsiniz. Daha önce okuduğum pek çok yazarın biyografisinde de aynı şeyleri okumuştum. Bu bana “Yazar biraz da bunalımlarından / mutsuzluklarından(mı) besleniyor acaba?” Sorusunu sorduruyor… Bu anlamda yazarın ilham perisi mutsuzluğudur diyebilir miyiz?

R.V: Yazmak bir kaçıştır! Okurlar sorarlar bana “O muhteşem aşkı yaşadın mı hakikaten?” Hayır, elbette yaşamadım! O kadar güzel bir şeyi yaşama fırsatı olan insan bırakıp yazmaya kalkar mı hiç?

Gerçek şu ki, yazarlar yaşamak istedikleri hayatı elde etmeyi başaramamış bu nedenle kendi iç dünyalarına sığınıp, ister hayal deyin buna isterseniz de yalanlarına dayanarak hayatta kalmaya çabalayan insanlardır.

Acı ne kadar büyükse ortaya çıkan ürün de o seviyede güçlü oluyor. En başta da söylediğimiz gibi yazar kendi dünyasına ne kadar çekilebiliyorsa o kadar başarılı olabilir. Mutlu mesut halde olan insan neden kendi içine çöksün?

Yazarların, en azından başarılı yazarların, tümünün toplum ile ilgili çok ciddi adaptasyon sorunları vardır. Şen şakrak bir yazar profili yok. İşin doğası buna müsait değil çünkü.

H.Y: Daha önce engelli yazar (bu tanım bana çok saçma gelse de ikide bir kullanıyorum sebebini ben de bulamadım. 🙂 ) Satı İlen’le şurada yaptığımız interaktif röportajda da ona aynı şeyi sormuş ve demiştik ki “Gerek Türk edebiyatında gerekse dünya edebiyatında konusu “engelliler olan” edebi eserlerin (roman, öykü, hikâye) sayısı oldukça az. Oysa yazar daha doğrusu Entelektüel birikimi olan aydın insanlar toplumsal sorunlara duyarlı insanlar olmalı, toplumda sesi çıkmayan, ezilen, ötelenen grupların sorunlarını eserleriyle halka aktararak, toplumsal anlamda o gruba karşı farkındalık oluşturmalıdırlar. Fakat, bizim aydınlarımızda/yazarlarımızda bu duyarlılığı göremiyoruz? Bunun sebebi size göre nedir? Ve siz ilerde konusu engelliler olan bir roman veya hikâye yazmak ister misiniz? Ve şimdiye kadar böyle bir roman hikaye yazmayışısınız sebebi nedir? Engelliler aklınıza mı gelmedi?

R.V: Hem Türk hem de Dünya edebiyatına baktığımızda gerçekten engelliler sanki hiç yokmuşçasına adeta görmezden gelinmişler. Toplam nüfusun aslında çok büyük bir kesiminin engelli olduğunu düşündüğümüzde edebiyatın bu konuya duyarsızlığı daha can sıkıcı bir hal alıyor.

Victor Hugo en ünlü eseri olan Notre Dame’ın Kamburu’nda engelli bir karakter çizmiştir. Quosimodo adı verilen bu karakteri işlerken bile halkın engellilere bakışını ne yazık ki aydın kimliğinden arındıramayıp Quosimodo’yu adeta öcü gibi göstermiştir. Bunun dışında benim bildiğim edebiyat dünyasına mal olmuş bir engelli insan öyküsü bulunmuyor.

Belki de yazarlar engellileri pek tanımadıkları için öykülerine dahil etmiyorlar belki de tanıyan yazarlar var ancak konuya gerekli hassasiyeti göstermemekten korktukları için edebiyatın içine dahil etmekten kaçınıyorlar. Gelgelelim bu durum az önce de belirttiğimiz gibi toplumun çok büyük bir bölümünü ilgilendiren bir dışlanmışlığa yol açıyor.

Bu konuda sizin de yardımlarınızla belki konusu engelliler olan bir hikâye yarışması düzenleyebiliriz. Böyle bir yarışma hem toplumun engellilerin sorunlarına bakış açısını farklılaştırabilir hem de edebiyatçıların engelliler hakkında yazmanın gerekliliğini sorgulamalarına yol açabilir.

Benim kitaplarımda engelli karakterlerin olmayışından dem vurduğumuz bölüme gelirsek, aslında tokat gibi bir soru var. “Hiç mi aklınıza gelmedi?

Bence bu soruyu tüm edebiyatçılara sormakta fayda var. Diğer yandan tam olarak fiziksel bir engel sayılmasa da ilk kitabımda şizofreni üzerine çok derin incelemeler yaparak toplumdan dışlanan akıl hastalarının sorunlarına eğilmiştim. Umursamamazlık demek istemem ama az önce de bahsettiğim “gerekli hassasiyeti gösterememe” endişesi nedeniyle ben de bir yazar olarak engelli bir karakter çizmekten çekinmiştim. Ama bu sorunuzdan sonra sanırım yeni kitabıma biraz daha özen göstermem gerekecek. 🙂

H.Y: Eloxy adında bir web şirketiniz var. Şirket bünyesinde, SEO Uygulamalarından, web tasarıma, bir çok alanda hizmet veriyorsunuz. Muhtemelen (bu fikrim yanlış da olabilir) yazarlık kimliğinizden daha çok bu alanda tanınıyorsunuz. Oysa yazarlık ve web bana göre bir biriyle pek bağlantısı olmayan şeyler. Hatta çoğu yazarın web ‘den uzak durduğu söylenir. Siz bu iki ayrı dünyayı nasıl bir arada götürüyor, harmanlıyorsunuz?

R.V: Çocuk yaştan beri hep yazar olmak istemiştim. Bu benim için hayattaki belki de tek idealdi. Çocuk kafasıyla bütün gün roman yazarak hayatınızı sürdürebileceğinize belki inanabilirsiniz ama ne yazık ki gerçek hayat bize bunu yapmak için yeterli fırsatı tanımıyor.

Biz yazarların da herkes gibi profesyonel oldukları ve hayatlarını sürdürmek için çalıştıkları işler var. Web de benim için bu anlamı ifade ediyor. Oturup roman yazmak için finans sağlamak diyebiliriz. 🙂

Şu an kendi şirketimde bulunuyor olmanın avantajını sonuna kadar yaşıyorum. İstediğim zaman oturup roman yazabilme lüksüne sahibim. Daha ne isteyebilirim?

H.Y: Görüntülü SEO dersleri/SEO anlatımlarını içeren yayınlanmış videolar var. Camianın içinde olan biri olarak bu videoların webmasterlar tarafından ilgiyle izlendiğini biliyorum. Çektiğiniz videolarda vücut dilini profesyonel oyunculara taş çıkaracak düzeyde kullanmışsınız. Allah için yakışıklıda birisiniz. 🙂 Bu artıları ilerde sinema Ya da dizi oyunculuğu değerlendirmek ister misiniz? Ya da tekliflere açığım der misiniz?
(Not: Aşağıda Rahmi Vidinlioğlu’ nun Görüntülü SEO dersleri adlı videolarından bir örnek vereceğiz. Videoyu izleyerek, bu sorumuzda ne denli haklı olduğumuzu görebilirsiniz. 🙂 )

R.V: Öncelikle iltifatlar için çok teşekkür ederim. 🙂 Oyunculuk yapmayı düşünmüyorum ama gençlik yıllarımda uzun süre hobi olarak tiyatro ile ilgilendiğimi de belirteyim.

Piyasada eksikliği hissedilen bir konuydu videolu anlatımlar. Yurtdışındaki tüm uzmanlar kamera karşına geçip bildiklerini anlatarak YouTube’a koyarken nedense ülkemizde kimse bunu yapmıyordu. Bir gün yabancı bir uzmanın videosunu izlerken “Türkçe olarak da yapılmalı bu!” dedim ve kamerayı kurup çekime başladım.

İnsanların ne tepki vereceğini, izlenip izlenmeyeceğini bile bilmeden internete koyduğum video çok beğenildi ve akabinde yeni videolar çektim.

Videoların tek amacı kendi tecrübelerimle ya da bizzat araştırarak öğrendiğim bilgileri insanlar ile tamamen karşılıksız bir şekilde paylaşmaktı.

Dürüst ve samimi olarak insanlarla bir şeyler paylaştığınızda gerçekten insanlar bunu anlıyor ve size destek oluyorlar. İnsanlara faydalı olmak adına hepimizin daha çok şey yapması, daha fazla zaman harcaması gerekiyor.
Umarım diğer uzmanlar da kamera karşısına geçer ve artık bildikleri şu “meslek sırlarını” bizimle de paylaşmaya başlarlar. Şimdi video izlemek için oturup kendim çekmek zorunda kalıyorum. 🙂

H.Y: Bizimle bu keyifli sohbeti yaptığınız için çok teşekkür ederiz.

R.V: Bana sitenizde yer alma fırsatı tanıdığınız için ben teşekkür ederim.

Roportajda bahsi geçen video:

http://youtu.be/pCaQE85s3q0

Rahmi Vidinlioğlu’un Kişisel Sitesi: RahmiVidinlioğlu.Com

“Rahmi Vidinlioğlu İle Edebiyat, Web Teknolojileri ve SEO üzerine” üzerine bir yorum
Yorum yapın