Yaşadığımız son yüzyüzyılda özelliklede bu yüzyılın son çeyreğinde adını sık sık duyar olduğumuz moda şu şekilde tanımlarnır.
Toplumun çeşitli alanlarında zaman zaman görülen, toplumca veya belirli bir grupça benimsenen, ancak geçici değişme kurallarından oluşan şekil, görüş ve değer yeniliği.
Moda içinde yer alan şekiller, toplumca geçici olarak kabul edilip saygı kazanırlar, fakat kısa bir süre sonra diğer moda Örnek leri bunların yerini alırlar. Moda kuralları, giyinme, süslenme, ev eşyaları, mimarî üsluplar, müzik, ebediyat, sanat, düşünce ve inanç gibi konuların hepsinde etkili olabilir ye bu alanlar, belirli bir dönem bazı moda akımlarına kapılabilirler. Moda, örf ve adetlerden, geçici ve geleneğe karşı olma özelliğiyle ayrılır, ancak zamanla yeni Örf ve adetlerin doğmasını da sağlayabilir. Özellikle XX. yüzyılda bazı ülkelerde kadın giyimi üzerinde modanın büyük etkisi olmuş ve kadınların giyiniş tarzlarını oldukça değiştirmiştir. Bunun sonucunda ise kadınların giyimi konusunda örf ve adetlerde esaslı farklılaşmalar görülmüştür.
Moda daha çok bir tavır ve hareket şekilciliğidir. Bu nedenle kolayca taklid edilebilme özelliğine sahiptir. Modanın insan üzerinde oldukça etkili olmasının psiko-sosyolojik açıklamaları yapılmıştır. Örneğin, bazılarına göre moda, bir isyan duygusunun ifadesidir. Çeşitli sosyal baskılara karşı bir tür başkaldırıdır. Bazılarına göre, özellikle yüksek refah, düzeyine sahip sınıflarda, bir tür can sıkıntısından kaçma belirtisidir. Bazılarına göre, insanın farklılaşma arzusunu tatmin eden bir davranıştır. Bazılarına göre ise, cinsiyet duygusunun sembolik, farklılaşmış bir ürünüdür.
Herbert Spencer’e göre moda, örf ve adetler geriledikçe mesafe kazanmakta ve sosyal sınıflar arasındaki farkları belirlemektedir.
Genci olarak, modanın şu fonksiyonlarının bulunduğu belirtilmektedir: Moda, kişilerin örf ve adetlerin baskısından meşru bir şekilde sıyrılmalarını temin eder. Cinsel ilgilerin yüceltilmiş (sublime edilmiş) bir biçimde açıklanmasına fırsat verir. Aşağı statüde bulunan kişilerin kendilerini üst sınıf-taymış gibi görmesine yardımcı olur. Bir gruba benzeyerek o grupla özdeşleşmeyi ve böylece kabul görmeyi sağlar. Kişileri, devamlı değişen bir dünyaya uymaya zorlar ve böylece gelişmeyi sürdürür.
Modanın doğuşu, insanın ürettiklerinin sosyal bir kimlik kazanması, başka bîr deyişle pazar için, tanınmayan bir kiüe için üretimde bulunmanın başlaması ile paralellik gösterir. Pazar için üretim, üretilen şeyin bir değişim değerine sahip olması, mctalaş-ması sonucunu doğurur. Meta ise özü gereği, tüketilmeyi gerektirir. Tüketilmeyen, talep edilmeyen, pazara sunulmayan, sosyal-leşmemiş ürünler moda teşkil edemezler. Bu bağlamda kılık kıyafetten müziğe, ev döşemesinden otomobile, değer yargılarından sanat eserlerine, ideolojilerden sigara
çakmaklarına, kol saatlerinden bilgisayar programlarına kadar maddi ya da manevi değişim değerine sahip olaher ürün, başka insanlarla paylaşılabilen her mal, hizmet, duygu, düşünce (duygu ve düşüncenin yöneldiği obje ile ifade edilme tarzları) moda-laşabilir veya moda dışı kalabilir. Bir ürünün modalaşmasında bazan talep, bazan arz etkilidir. Talep, ya da arz yönünden periyodik olarak üzerinde bir yığılma meydana gelen ürün modalaşmış, üzerindeki yığılmanın dağıldığı ürün ise moda dışı kalmıştır. Bu durum fenomen düzlemine geleneksel pratiklerden sapma, yürürlükte olan popüler standartlara uyum şeklinde yansır. Giderek informal sosyal kontrol formlarıyla yürürlükte olan modaya uyma bir zorunluluk halini alır. Sosyal olma karakteristiği modanın aynı zamanda sosyal olarak onaylanmasını da mümkün kılar. Çılgınlık ile moda arasındaki fark, çılgınlığın çoğunluk tarafından onaylanmamasına rağmen, azınlığın heyecanla izlediği ve alışılagelmiş sosyal formlardan önemli bir oranda sapan yeni bir davranış Örüntüsü olması, çoğu kez kitle iletişim araçlarından da yararlanılarak ekonomik kâr amacıyla kasten uyanlması-dır. Heves ise hızla yayılan ve taraftarlarınca heyecanla uygulanan kısa süreli bir davranış örüntüsüdür.