Engelli kadın ve istihdam
T.İ.K.’nun 2002 yılındaki araştırma sonuçlarına göre, her beş engelliden yalnızca biri( %21.7) işgücüne katılmaktadır. Çalışma oranı engelli erkeklerde %32.2 iken bu oran kadınlarda düşmektedir. Engelli kadınların yalnızca %6.71’si istihdam edilmektedir. ( 7)
Görüldüğü gibi, engelli erkekler, engelli kadınlara göre daha üstün durumdadır. Engellilerin işgücüne katılmaları için kotalar olsa da, patronların engelli çalıştırmaktan kaçındıkları, çalıştırmak zorunda kaldıklarında ise, erkekleri yeğledikleri görülmektedir. Cinsiyet yönünden toplumun kadınlara yüklediği roller, yine bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Engelli kadının, ekonomik olarak bağımsızlığını kazanması çalışma yaşamında yer alması ile olanaklıdır. Engelli kadının çalışmamasının ekonomik, toplumsal, psikolojik sonuçları olumsuzdur. Çünkü, insanın varlığını sürdürebilmesi, toplumsal ve kültürel gereksinmelerini karşılayabilmesi için çalışmaya gereksinmesi vardır. Çalışma, engelli kadının toplumla bütünleşmesini sağlamakla kalmaz. Diğer yandan, para kazanarak bir diğerine muhtaç olmamak, üretime katılarak etkin olmaktır.
Yapısal çevrenin engellilere uygun olmaması, engellilerin çalışma yaşamında bir olumsuzluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü, engellilerin istihdam edilmesi ulaşım sistemine bağlıdır. Şehir içi ve şehirlerarası ulaşım sistemlerinde engellilere uygun çözümler düşünülmelidir. Engelli kadının evinden dışarı çıkıp işgücüne katılması, bağımsız hareket edebilmesi için fiziksel çevrenin ona göre düzenlenmesi gerekmektedir. Kamu binaları, çok katlı binalar, merkezler, tesisler fiziki ulaşabilirlik açısından engellilere göre düzenlenmemiştir. Örneğin, tekerlekli sandalye kullandığınızı düşünün. Herhangi bir yapının kapı giriş ve çıkışlarında rampalar olmadığında ne yapacaksınız? İşyeri servis aracına nasıl binip ineceksiniz? Engellilere uygun tuvalet yoksa gereksinmelerinizi nasıl karşılayacaksınız? Mimari çevre ve mekanlar planlı bir şekilde ele alınmalı, tüm evrelerinde engelliler düşünülmelidir.
Günümüzde kadının çalışma yaşamında ilerlemesi ve yükselmesinde eşitsizlikler sürmektedir. Kadınların iş yaşamında belli makamlara ulaşmasında erkeklere oranla fırsat eşitliği verilmemektedir. Cinsiyetçi bakış açısı, kadınlara çalışma yaşamında kariyer elde etmelerini engellemektedir. Çalışma yaşamında verilen konumlar, cinsiyet temeline dayanarak ayrımlaştırılmaktadır. Toplumda, kadından yönetici olmaz, engelli kadından hiç olmaz anlayışı egemendir. Kadın güçsüz, iradesiz, güç ve irade erkeğe ait niteliklerdir! Ayrıca, kamuda çalışan engelliler, olumsuz hava koşullarında idari izinli sayılıyor iken özel sektörde çalışanlarla ilgili herhangi bir yasal düzenleme yoktur. İzin verip vermemek patronun tasarrufunda olduğundan, kötü hava koşullarında hele bir de engelli anneyseniz, çocuğunuzu kreşe getirip götürmek, ulaşım araçlarına binip inmek ayrı bir sorundur.
Engelli kadın ve güzellik
Kimi engelli kadınlar, engelliliğini gizleme gereksinmesi duyumsamaktadır. Örneğin, parmakları olmayan bir engellinin elini cebine sokması gibi… Engelli kadın, güzel görünmek mi istemektedir? Ya da kendini çirkin mi bulmaktadır? Öyleyse, güzel nedir?
Bir görüşe göre, güzeli güzel yapan uygunluktur. Simetrik bir yüz… Belli beden ölçüleri… Kadın/erkek güzeli ararken, bir mankeni mi tanımlamaktadır? Yoksa sevilecek insanı mı? Biçimi güzel olan, güzeldir. İçerik önemli değildir. Günümüzde böyle bir güzellik anlayışı vardır. Kadının saçının rengi, bacaklarının eğri olup olmaması, bir organının bozuk olması, bireyi birey yapan niteliklerden değildir. Bireyi birey yapan, onu diğerlerinden ayıran kurucu ayrımlardır. Yani, kendi kişiliğini oluşturan değerlerdir. Oysa, bizler, güzele güzel derken yalnızca biçimsel olarak bakıyoruz. O şey için bir değer belirlemiyoruz. Kadınlar, kendi değerlerini yaratamadığından, kapitalizmin çarkları arasında sıkışıp kaldılar. Öteki olmaya razı olmuş kadınlar, cinselliklerini ön plana çıkararak bu sistemden nemalanmaya başladıkça diğer kadınların gözünde bir model oluşturuldu. Engelli kadınlar da, bu oyuna gelerek “engelli güzellik yarışmalarına” katıldılar. Kimimiz, bu yarışmalara katılan kadınların eylemini, bir “başkaldırı “ olarak niteledi. Kimimiz, engelli kadınlara dayatılan güzellik anlayışına bir tepkidir, dedi. Kimimiz, çirkin bedenlerimizle “biz de varız “demektir, dedi. Oysa, asıl çirkin olan, kadın bedenlerinin meta olarak kullanılmasıdır. Asıl çirkin olan, kadınların horlanmasına, aşağılanmasına göz yummaktır. Asıl çirkin olan, kadınlara biçilen rolleri sorgulamamak, irdelememektir. Güzellik yarışmalarında kadın bedeni, bir tüketim nesnesi olarak pazarlanmaktadır. Kadın bedeni, ucuz bir ete indirgenmektedir. Kadının toplumsal yaşamda yerini alması, orasının burasının güzel olması ile değil, kendini geliştirip üreterek toplumsal yaşamda yer alması ile olasıdır. Kadın, hiçbir kısıtlama ve zorlamanın etkisi altında kalmadan aklını kullanmayı öğrenmelidir. Kadın, aklını köhnemiş düşüncelerden sıyırmalıdır. Ancak, böyle davranarak birey olabilir. Yoksa güzellik yarışmalarında derece alarak değil.
Engelli kadınlar, kendi bedenlerinden utanmamalı, diğerlerinin yanında aşağılık duygusuna kapılmamalı, önce bedenini sevmeyi öğrenmelidir. İster kambur, ister cüce, ister topal olsunlar, yaz aylarında sahillerde sere serpe güneşlenmeli, eğlence merkezlerinde, düğünlerde, çaylarda ortaya çıkıp gönlünce dans etmeyi bilmeli, engelsiz insana aşık olduğunda saçlarını savura savura aşık olduğunu söyleyebilmelidir. Kendi değerlerini kendi yaratarak toplumsal yaşamın içinde yer almalıdır. İnsan, kendisini insanlaştıran, insanlığa bağlayan değerleri içselleştirerek insan olabilir. Kadın, insan türüne katkı yaptığı sürece güzeldir. Tersi sözkonusuysa, çirkindir.
Engelli kadın ve evlilik/ebeveynlik
D.İ.K. ‘nun 2004 yılındaki araştırmalarına göre, engellilerde hiç evlenmemiş olanların oranı %34,41’dir. Engelli nüfusun medeni durumu cinsiyet ayrımında incelendiğinde, evli olan engelli erkeklerin oranının kadınlardan yüksek olduğu gözlenmiştir. Buna karşın, evli-ayrı yaşayan, boşanmış, ve eşi ölmüş olan engelli kadınların oranı, engelli erkeklerden yüksektir. (8 )
Engelli erkek, yaşamı boyunca kendisine eşlik edebilecek bir kadın bulabilirken, toplumda engelli kadınla evlenilemeyeceğine ilişkin inanç vardır. Anne ya da baba olmak, akrabalık ilişkilerinde cinsiyete göre rollere bürünmek, toplumsal sistemlerin var ettiği ideolojilerden kaynaklanmaktadır. Engelli kadının “iyi bir eş”, “iyi bir anne” olamayacağı, kadına yüklenen beklentileri yerine getiremeyeceği anlayışı yaygındır. Bu anlayışa göre, kadın doğurgan bir varlıktır. Kadının çocuk doğurabilmesi onun değerini belirlemektedir. Bunun yanı sıra, engelliliğin kalıtsal olup olmadığına bakılmaksızın her engelli kadının engeli olmayan çocuk doğuramayacağına ilişkin değerlendirmeler vardır. Engelli kadın, karşı cinsle birlikteliğinde en çok dış görünümünden dolayı reddedilmektedir. Engelli kadınlar, değerce eşit olarak kabul edilmemekte, onunla bir ilişki kurulabileceğine inanılmamaktadır. Her bakımdan zayıf bir eş olarak kabul edilmektedir. Engelli kadınların, hemcinsleri gibi normal bir cinsel yaşamlarının olduğu bilinmemektedir. Engelli çocuğu olan ailelerde erkekler, engelli çocuklu kadından ayrılmaktadırlar. Kadın, trafik kazası, doğal afetler gibi nedenlerle sonradan engelli olmuşsa, erkek karısını boşamaktadır.
Engelli kadın ve şiddet/sömürme
Engelli kadın, engelli olmayan kadına göre daha fazla şiddete uğramakta, özellikle cinsel şiddetin türlü biçimlerini yaşamaktadır. Engelli kadınların, güçsüz oldukları, kendilerini anlatamayacakları, toplumca aşağılandıkları düşünüldüğü için, yabancılar, akrabalar, arkadaşlarınca sözel, fiziksel ve cinsel sömürüye uğramaktadırlar. Çoğunlukla gereksinmelerini karşılamada başkalarına bağımlı olarak yaşayan engelli kadınlar ve zihinsel engelli kadınlar, bu tür sömürülerle karşılaşmaktadırlar. En çok zihinsel engelli kadınlar, tecavüze uğramaktadır. Zihinsel engelli, işitme engelli kadınlar, şiddete uğradıklarında bunu anlatamamakta hem de yardım istemekte zorluklar yaşamaktadır. Bilinç ve mantığın az geliştiği ya da hiç gelişmediği zihinsel engelli kadınlar, başkalarının sürekli desteğini almak zorunda kalan kadınlar, ( protez, tekerlekli sandalye kullananlar) kendi özerklikleri olmadığı için daha kolay sömürülmektedir. Örneğin, yeme içme gibi gereksinmelerini karşılanmamakta, uygunsuz ortamlarda bırakılmaktadır. Ayrıca her engel kümesinden olan kadınlara, özellikle aşağılama, hakaret, sataşma biçiminde sözlü saldırı yapıldığı da bilinmektedir.
Engelli kadın ve sağlık
D.İ. K. ‘nun 2002 Türkiye engelliler araştırmasına göre, tedavi gören engelli erkeklerin oranı engelli kadınlardan daha yüksektir. (9) Engelli erkeklerin %43.78’i tedavi hizmetlerinden yararlanırken, engelli kadınlardaki oran %33.61’tir. Hacettepe Üniversitesi (HÜ), Devlet Planlama Teşkilatı’nın (DPT) desteğiyle ‘Türkiye’de Engelli Birey Olma’ başlıklı bir araştırma yaptı. HÜ Edebiyat Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Esra Burcu’nun, engellilerin temel sosyolojik özellikleri ve sorunlarını belirlemek amacıyla yaptığı araştırmaya, Türkiye genelinde 1058’i bedensel, 263’ü görme engelli olmak üzere toplam 1321 kişi katıldı. Katılımcıların yüzde 73.88’ini erkeklerin, yüzde 26.12’si kadınların oluşturduğu ve yaş aralığı 25- 37 olan araştırma, engellilerin yüzde 60’ının doğumunun evde, yüzde 34.4’ünün devlet hastanesinde, yüzde 1.1’inin ise özel hastanede gerçekleştiğini ortaya koydu. Araştırma sonuçlarına göre, engellilerin yüzde 37.3’ünün doğumu ebeler, yüzde 22.7’sinin kadınlar, yüzde 0.7’sinin ise doktorlarca yapılmış.(10)
Görüldüğü gibi, engelli kadınlar, temel sağlık hizmetlerinden yararlanamamaktadır. Rehabilitasyon merkezlerine ulaşamamaktadırlar. Oysa, engellilik ile karşı karşı gelmiş kadınların, yeniden sağlığına kavuşup, yaşamlarını kendi kendine sürdürebilmeleri için rehabilitasyon hizmetlerine gereksinmeleri vardır. Rehabilitasyon, engelli kadının fizyolojik, anatomik, mesleksel, psikolojik ve toplumsal açıdan bağımsızlığa ulaşmasında bir adımdır. Engellinin tıbbi rehabilitasyon hizmetlerinden yararlanması, ortez ve protez kullanımı konusunda eğitim alması, adale gücü ve becerilerini artırmak için egzersizler yapması, engellenin engeli ile birlikte yaşamasını öğrenmesini sağlamaktadır. Böylece, kendine kendine yeterli olacağını duyumsayan engelli kadın, kendine güvenmeye başlayacak ve toplumla kaynaşacaktır. Bunun yanısıra, engelliliğin önlenmesi amacıyla kadınlar, bilgilendirilmeli ve yönlendirilmelidir. Sağlık ve rehabilitasyon merkezlerine ulaşabilirlilik kolaylaştırılmalıdır.
SONUÇ
Hem kadın hem engelli olmak, iki kez ayrımcılığa uğramak olarak karşımıza çıkmaktadır. Engelli kadınlar, daha az eğitim almakta, işsizlikle karşılaşmakta, sağlık hizmetlerinden yeterince yararlanamamakta, cinsel sömürüye uğramaktadır. Toplumdaki cinsiyetçi bakış açısıyla birlikte engellilere yönelik olarak geliştirilen önyargıların ortadan kaldırılması için toplumun bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Devlet, engelli kümelerinin toplumla bütünleşmelerini sağlayan, engelliği önleyen, engelliler politikası geliştirmeli ve uygulamalıdır. Bu politikanın amacı, eğitim, sağlık, istihdam, sosyal güvenlik ve toplumsal yaşama katılım gibi temel sorunlara çözüm olmalıdır. Ayrımcılıktan uzak, gerektiğinde olumlu ayrımcılığa dayalı politikalarla engellilerin yaşam koşullarını iyileştirmek, toplumsal gelişmelerden pay almalarını sağlamak ve sürekli destek ve bakıma gereksinmesi olan engellilerin geleceğini güvence altına almak devletin sorumlulukları arasındadır.
Dipnotlar:
7) http://www.ozurluveyasli.gov.tr.
8) http://www.ozurluveyasli.gov.tr.
9) http://www.ozurluveyasli.gov.tr.
10) http://www.radikal.com.tr