Anadoluda sıkca kullanılan bir deyimde, “Eşeğe gücü yetmiyor da semerini dövüyor.” denir. Son günlerde Ermeni soykırımını’ inkarın cezalandırılmasını öngören yasa teklifi üzerine Türkiye’de muhalefetinden hükümetine, sokaktaki vatandaştan, STK lara, toplumun tüm kesimlerinden gelen tepkiler bana bu sözü hatırlattı…
Zira biz elin Fransızına kızıp duracağımıza önce kendi içimizdeki fransızlara tepki vermeliyiz. Bu ülkenin ekmeğini yiyen, bu ülkede yaşayan insanlar TBMM çatısı altında kalkıp aynı lafı ediyor. Geçtiğimiz günlerde TBMM de konuşan BDP Muş Milletvekili Sırrı Sakık şu ifadelerde bulundu, “19 Aralık’ta ‘iki katliama tanıklık edildi. Biri 1978’de Kahramanmaraş’ta başlayan ve yüzlerce insanı katleden…Geçmişimizde de zaten bu katliam kültürü var; 1915’te Ermeni’lere ve sonra Yahudilere, Kürtlere uygulanan o zalimane politikalar…”
Hadi Fransa’da seçim var, Fransız hükümeti tribünlere oynayarak ülkesinde yaşayan ermeni vatandaşların oyları için bu hamleyi yapıyor. Peki ya BDP bu sözü neden kullandı? Türkiye’de entel dantel kesimin kullandığı “kendimizle yüzleşmeliyiz” mantığıyla hareket edip bir takım çevrelere şirin görünmekmiydi maksat? Yoksa Türkiye’de yaşanan kürt sorununu bir türlü parlementer sitem içinde çözmeyi başaramayan daha doğrusu bunu parlementoya getirmeyi başaramayan BDP nin kürt sorununu kronik bir yara haline getiren dış güçlere şirin gözüküp kronikleşen bu yarayı dahada kronikleştirip oradan siyasi rant sağlamakmı amaç?
Dünyanın bütün milletlerinin tarihinde olduğu gibi bizim tarihimizde de bir takım olumsuzluklar yaşanmış olabilir. Zaman bu olumsuzlukları deşeleyip birlik beraberliği bölme zamanı değildir. Kaldıki dünyanın başka milletlerine kıyasla Türk milleti bu konuda eli yüzü en temiz milletlerin başında gelir. Bu türden olaylar tarihcilere bırakılmalı ve siyasete asla alet edilmemelidir. Birileri siyasi rant elde edeceğiz diye bu ülkenin temel dinamikleriyle oynuyor. Acı olan ise bunun yapanların bu ülkede yaşayan bu ülkede belli yerlere gelmiş insanlar tarafından yapılmasıdır.