Cüneyd Özen, 1971 yılında Hatayda doğdu. Osteogenesis Imperfecta hastası olan Özen İlk ve Ortaokulu dışardan bitirip, Açıköretim Lisesi Fen Bilimleri Bölümünden mezun oldu. Halen Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İktisat Bölümünde okuyan Özen teknoloji ve bilişim merakının yanı sıra programcılık ve tasarımlada ilgilenmekte. Çeşitli kurum ve şirketlerde Freelance olarak Web tasarımcılığı, Grafik tasarımcılığı ve 3D modelleme ve animasyon alanlarında hizmet veren Cüneyt Özen halen bir reklamcılık şirketinde tasarım hizmeti vermekte…
Halil Yılmaz: Cüneyd Özen gün içinde neler yapar? Bize kısaca bir gününüzün nasıl geçtiğinden bahseder misiniz?
Cüneyt Özen: Aslında çok düzenli bir hayatım yok, olabildiğince az uyuyarak ve kendimi geliştirmeye çalışarak geçiriyorum zamanımı. Freelance ve home office çalıştığınız için daha düzensiz bir hayatınız oluyor. Ancak bir periyot içinde anlatırsam günlük yaşantımı; güne başlar başlamaz iyi bir kahvaltı ve ardından çayımı yudumlarken gündemi takip etmek için internete gazete ve haber sitelerini dolaşmak ve okumak. Günün ilerleyen zamanlarında ise işlerime ve araştırmalarımla devam ediyorum. Gün içinde mutlaka aile, dost ve arkadaşlarıma zaman ayırırım, mümkün oldukça sinema filmi izlerim. Tabi çocukluğumdan bir alışkanlık olarak belgesel ve ansiklopedi karıştırma merakım. Kendime zaman ayırmadığım günler oldukça stresli geçer bu nedenle kendime olabildiğince zaman ayırmaya çalışırım. Bunun dışında çoğu zaman gün bitiminde tekrar işe dalarım taki yorgun düşüp uyuyana kadar; bu da tabi düzensiz uykuyu beraberine kaçınılmaz olarak getiriyor.
H.Y: Home office (evden çalışma) günümüzde çok yaygın olan bir çalışma sistemi. Bu sistem muhtemelen en fazla engellilerin işine yaramıştır. Evinizin rahatlığında çalışıyor olma, zorunlu ihtiyaçlarınızda (tuvalet v.b gibi) gerek duyduğunuzda ailenizden yardım imkanın olması. Öte yandan home office çalışanların daha az ücrete çalıştıkları söyleniyor. Bu ne kadar doğru?
C.Ö: Evet kesinlikle katılıyorum bilişim dünyası bir çok konuda devrim yarattığı gibi istihdam sektöründe de yeni olanakları beraberinde getirdi. İnternet tüketim alışkanlıklarımızdan, üretim biçimlerimize, eğitim şeklimizden, sosyal yaşamımıza kadar her şeyi etkilemekte, değiştirmekte. Biraz önce belirttiğim gibi yeni çalışma koşulları yaratarak fiziksel ve coğrafi sınırları da kaldırarak küresel ölçekli fırsatlar sağladı. Az kazanıyor denilmesine karşılık eminim iyi kazananlar da vardır düşüncesindeyim. Evet gerçekten de bu kolaylıkların yanında home office çalışmanın ciddi dezavantajları da bulunmakta. Bunların başında en önemlisi sosyal güvencenizin olmaması. Home office konusuna kurumların tereddütlü yaklaşması bu alanda üretim yapan insanların bir kuruma bağlı olmak yerine freelance olarak çalışmak zorunda kalmaları bir çok sosyal güvence garantisi dışında bırakmakta sektördeki çalışanları. Bunların daşında bende olduğu gibi belli bir mesaiye bağlı olmamanın rahatlığı düzensiz bir yaşamı da beraberinde getirmekte. Tabi son söylediğim sadece benim kişisel durumum.
H.Y: Bizim ülkemizde (muhtemelen dünyanın başka ülkelerinde de öyledir) insanlar “kendisinden olmayan” grupların sorunlarına fazla duyarlı olmuyor. Örneğin, gazetecilerin sorunları sadece gazetecilik yapan kişiler tarafından, doktorların sorunları, mesleği doktorluk olan kişiler tarafından gündeme taşınıyor. Oysa siz TMK mağdurları adına farkındalık yaratmak için başlatılan “Bir Çentik Projesinde” yer alıp TMK mağdurlarının sorunlarını görünür kılmak için mücadele veriyorsunuz.
Siz bir cam kemik hastasısınız. Özelde cam kemik genelde tüm engellilerin sorunlarını gündeme taşımak adına yapılan projelerde yer almak dururken neden sizinle doğrudan yada dolaylı bir bağlantısı olmayan bir grubun sorunlarını gündeme taşımak adına mücadele veriyorsunuz?
C.Ö: Öncelikle şunu söylemeliyim ki kendimi bir karikatürist olarak tanımlamak bu işin ustalarına saygısızlık etmek olarak düşünüyorum. Kendimi eskiz çizer ve bir fikir üreticisi olarak tanıtmam sanırım daha doğru bir tanımlama olur.
Sosyal sorumluluk anlamında aslında sanılanın aksine bir çok engelli organizasyonunda gönüllü görevlerde bulundum. Bunlar arasında engelli dernekleri çalışması, TV programı, Cumhurbaşkanlığı tarafından desteklenen ve himaye edilen “Eğitim Her Engeli Aşar” projesinde görev aldım. Bunun yanı sıra belirttiğiniz gibi “Bir çentik progressive / Performans” projesinde belirli süre çalışmalarım oldu.
Bilindiği üzere gerek siyasetçilerin, bürogratların, gerek ülkenin, gazete, sanat ve fikir dünyasının önde gelen entelektüel isimlerinin de defaatle rahatsızlıklarını belirttikleri ve bu konuda gerekli düzenlemelerin yapılması gerekliliğini belirttikleri suça yöneltilen çocukların yargılanarak ağır cezalara çarptırılmaları ve gördükleri şiddet, cezaevlerindeki çocukların sayılarının artması yeni bir toplumsal hassasiyet doğrumuştur.
Dolayısı ile bu hassasiyetler göz önünde bulundurularak, bir çözüm olarak gerek çocukların çatışma alanlarına sürüklenmesinin önlenmesi gerekse ağır hükümlerin ve ağır ceza şartlarının iyiliştirilmesi ve toplumda ve cezaevlerinde yaşanan çocuk istismarına yönelik dikkatlerin çekilmesi, zaten farkındalık yaratılmış ve toplumsal rahatsızlık haline dönüşmuş bu konuda hazırlanan projede yeraldım.
Projenin amacı suçun cezasız kalması değil, suç ve cezanın evrensel hukuk çerçevesinde adil olabilmesidir. Bilindiği gibi ceza kanunlarında, uyarı, disiplin cezası, para cezası ve hapis cezalarına kadar bir çok yaptırım söz konusu. Kişisel olarak, yurtta ve dünyada, çocukların gerek çatışma ve savaş alanlarında gerekse cezaevi gibi ağır koşulların bulunduğu marjinal mekanlarda değil, okullarında, kitapları başında, aile ve arkadaşlarının yanında bulunmaları düşüncesindeyim.
Bilindiğiniz gibi hukuk kuralları dinamik kurallardır ve zaman ve süreç içinde toplumsal ihtiyaçlara göre yeniden şekillendirilebilmektedir. Burada esas olan konu suç ve ceza tanımının adalet çerçevesinde, vicdanları tatmin edicek bir biçimde düzenlenmesidir. Özellikle hukuka konu çocuksa kritik düzeyde hassasiyet gösterlmesi gerekmektedir. Sık sık yaşana ve daha yakın zamanda gerçekleşen Pozantı cezaevindeki çocuklara yönelik cinsel istismar ve şiddet haberleri fısıltı haberleri olmaktan çıkıp soruşturma noktasına gelmiştir ki bu da aslında konunun ne kadar ciddi boyutlarda denetlenmesini ve gerek komuoyunda gerekse siyasi yönetim tarafından gündeme taşınmasını ve ivedilikle çözüm yollarının geliştirilmesi gerektiğinin sanırım en ciddi kanıtı olsa gerek. Şunu unutmamak gerekiyor ki suç sadece örgütsel nitelikli yada sıradan yurttaşların işleyebileceği konu olma yanında, kamu görevlilerinin de suç işleme olasılığı gerçeğinin daima gözden kaçırılmaması. Yanıtı oldukça uzattım sanırım; konu çocuk ve çocukların istismarı olunca konunun uzaması kaçınılmaz oluyor.
H.Y: Değişik alanlardaki sosyal projelerin içinde olan biri olarak size göre bu projeler yeteri kadar ses getiriyormu? Yine size göre ülkemizde (siyaset, sanat, edebiyat, medya v.b gibi..) sosyal sorunlara yeterli duyarlılık gösteriliyormu? Geleceğe dair umutlumusnuz?
C.Ö: Her zaman değil tabi ki. Sosyal sorumluluk projeleri de aslında oldukça istismara açık konular. Kötü örneklerin medyada sık sık yeralması projelerin sürdürülebilir olmasını zorlaştırmakta. İnsanların en hassas oldukları konularda medyaya yansımış olumsuz sivil toplum kuruluşları ve proje haberleri, kaçınılmaz olarak insanlarda önyargı ve büyük bir güven sorunu yaratmakta.
Tabi ülkemizde özveriyle, toplumun değişik kesimlerinden topluma malolmuş kişiler, duyarlılıkla, çaba ve destek verdikleri düşüncesindeyim. Büyük ölçekli sosyal sorumluluk projeleri nin başarısı rüzgarı arkanıza iyi almanızla ilgili bir konudur; doğru zamanda, doğru yerde, doğru iş yapmak. Topluma, rotanızın ne olduğunu doğru anlattığınız ve aldığınız kararlarda olabildiğince şeffaf olunduğu zaman sosya sorumluluk projelerinin başarısı kaçınılmazdır. Sonuçta sivil toplum kuruluşları, faliyetleri ve sosyal sorumluluk projeleri kollaktif bir çabanın sonucudur ve güven üzerine kuruludur. İnsanların desteği de bu güvene bağlıdır.
H.Y: Bizimli bu keyifli söyleşiyi yaptığınız için çok teşekkür ederim. Son olarak söylemek istediğimiz başka bir şey varmıydı?
C. Ö: Öncelikle ben teşekkür ediyorum ilginizden dolayı. Son olarak şunu söylemek istiyorum; sosyal sorunlar konusunda sadece haberdar olmakla kalmayıp bu konularda tepki koymak ve sorunları düzeltilmesi için çaba göstermek gerekiyor. Sosyal sorumluluk projeleri bu anlamda gerçekten çok ama çok önemli. Sosyal sorunlar her zaman varolacaktır ancak interaktif bir dünyada sorunların çözümleri konusunda bugün düne göre çok daha umutluyum.
bir cam kemik olarak ve bir de köşe yazarı olarak bunu okurken çok gururlandım hem kaderdaşımın başarısı hemde sadece engellilere takılmayıp daha geniş projelerde yer alması beni çok mutlu etti başarının devamını dilerim abicim yalovadan saygılarımla
Cüneyt Özen Kardeşimize başarılar diliyorum. süper bir söyleşi olmuş. tebrik ediyorum kendisini.