Yaşamım boyunca kitaplardan, sinema ve tiyatrodan, sanattan söz edebileceğim arkadaşlarım olsun istedim. Örneğin, yıllarca Halit Ziya’nın Mai ve Siyah’ta Ahmet Cemil’in Hüseyin Nazmi’yle edebiyat üzerine konuşmaları hiç aklımdan gitmeyecekti… Öyle ki, kendimi onlarla birlikte Piter Loti’de Haliç’i seyrederken şiir ve yazın konuşurken hayal ettim hep…
Bir gün İnsancıl Dergisi’nde bir öykü okudum. Okur okumaz: “Olamaz.” diye haykırıvermişim… İdris Yiğit’in yazdığı o öyküde yukarıda söz ettiğim tema anlatılıyordu. Demek bu dünyada benim gibi düşünenler de vardı. İşte o an yüreğimi bir sıcaklık kapladı… Dün ise tatlı ama bir o kadar yumuşak bu ezgiyi yeniden duyumsadım… Paranın egemenliğinin kırıldığı, paranın erk olmadığı, dayanışma ve yardımlaşmanın hakim olduğu bir komün yaşamı hep düşlediğim, ayak basmak istediğim bir dünyaydı… İnsanın insana yabancılaşmadığı, Kürt, Türk, Sünni, Alevi, kadın, erkek, görüntü v.b. ayrımların olmadığı bir düzen… Ben bir gün bir gemiye binip o topraklara yolculuk yapacaktım… İşte dün akşam İdris Yiğit’in “Slogan Buldum(1)” kitabıyla ana yurduma kavuştum…
Yiğit’in kitabı bir darbukacının gözünden Taksim Gezi Parkı Direnişi’ni anlatıyor. Şahin bir sokak sanatçısıdır. Geçimini sokaklarda darkuba çalarak sağlar. Birgün Taksim’e doğru sloganlar eşliğinde yürüyen kalabalığın içine dalar. Amacı her günden daha çok para kazanmaktır. İşte o andan sonra bizler de kendimizi bambaşka bir dünyanın içinde buluruz.
Şahin emeğiyle para kazanan tipik bir Türkiye insanıdır. Gazete okumaz, televizyon seyretmez. Para kazanarak ailesinin geçimini sağlamak dışında bir derdi yoktur. Apolitiktir. Bu toplumda emekçiler niçin ezilmektedir? Bu tür şeyleri sorgulamaz. Devletin yurttaşlarına dayattığı korku kültürünü içselleştirmiş, politik şeylerden uzak durmaktadır.
O gün Taksim’e yürüyen kalabağın içine dalmasıyla bizler de Gezi Parkı’nın içinde neler olduğunu öğreniriz. Bir çadır kentini andıran parkta, parasız yiyeceklerin dağıtıldığı marketler, yiyecek-içecek hizmetleri için bir yemekhane, sağlık elemanların görev yaptığı revir, ücretsiz kitapların alındığı kütüphane, sloganların, gaz maskelerinin, karikatürlerin sergilendiği bir devrim müzesi ve resim atölyesi kurulmuştur. Hatta çiçek, ağaç, meyva fidelerinin ekildiği bir de ekolojik bahçe vardır.
Taksim Gezi Parkı’nda tüm işler paylaşılarak yapılır. Üstelik karar mekanizmalarında bir hiyerarşi yoktur. Oluşturulan bu komünal yaşam, hem kendisidir hem de insanlık için geleceğin habercisidir. Koşullar uygun olduğunda insanın burjuva zaaflarından nasıl kurtulabileceğini, paranın gücünün bu sistemden kaynaklandığını, insanların isterse bu sistemi değiştirebileceğini, sömürüsüz ve eşitlikçi bir dünyanın kurulabileceğini kulaklarınıza fısıldar… O sırada sayfalar arasında dolaşırken yüreğimden binlerce güvercin gökyüzüne doğru uçup uçup gitti benim de… Evet, Gorki’nin dediği gibi edebiyat tüm düşlerimizi gerçekleştirmek için bir asa… Bizleri geçmişe bağladığı gibi gelecek içinde yol gösterici oluyor…
Yeniden kitaba dönecek olursam… Para kazanmak için parka gelen Şahin umduğunu bulamaz. Hiç kimse eline cebine atıp para vermez. Çünkü o dünyada paraya gereksinim yoktur. Tüm hizmetler parasızdır, insanlar ortaklaşa çalışıp çabalar, işleri paylaşırlar.
Bir daha Gezi Parkı’na gitmemeye karar verir Şahin. Zaten çevredeki esnaf da bu gençlerin marjınal gruplar olduğunu söyleyip durur. Bunlar hep dış güçlerin oyunudur. Yoksa çağ atlatan bir hükümete isyan bayrağı açılır mı? O yüzden parktan uzak durmak gerektiğini düşünür, birkaç gün uğramaz. Ancak bakkal Garbis Amca’yla konuştuktan sonra düşünceleri değişir. Eskiden Taksim’den Harbiye’ye kadar olan bölgenin Ermeni Mezarlığı olduğunu, sonraki yıllarda Beyoğlu Belediyesi’nin buraya el koyduğunu, mezar taşlarının sökülüp merdiven/kaldırım taşı yapıldığını öğrenir. Adalet duygusunu yitirmemiş olan Şahin buna çok üzülür. O sırada Garbis Amca’nın torunları da tüm bunları kitlelere duyurmak için Gezi Parkı’ndadır. Şahin hem onlara destek olmak hem de içindeki merak duygusunun etkisiyle yeniden Taksim Meydanı’na doğru yola koyulur.
Bu arada Gezi Parkı’nı gezerken oradaki gençlerin hiç de söylenildiği gibi kötü olmadığını tanıklık eder. Bir köpeğin yaralı bacağını tedavi etmek için çırpınan, imece usulüyle çalışan, sabah kalktığında çadırının önünde kitap okuyan, hiç ayırt etmeden her isteyene bedava yiyecek-içecek dağıtan, sımsıcak gülüşlerle insanın halini hatırını soran bu gençler nasıl kötü olabilirlerdi? “ Anamızı da aldık, geldik! Bizim gibi üç çocuk ister misin” gibi sloganları görünce bu gençlerin zeka küpü olduğunu düşünür. Yoksa o ince ve esprili sloganları nasıl üretebilirlerdi ki? Hatta birgün kendisine “bir slogan da sen yaz”, derler. Aklına hiçbir slogan gelmez. En sonunda: “Slogan bulamadım” der. Alkışlar kopar, kendini onlardan biri gibi hisseder. Bu kadar sıcak insanın toplandığı bu parkta bir tane bir şiddet içeren slogana rastlamaz.
Böylece okur da Şahin’le birlikte tüm Türkiye’yi etkisi altına alan bir direniş öyküsüne tanıklık eder. Peki, aklı fikri parkta su, gözlük, düdük, maske satmakta olan Şahin bu amacına ulaşabilecek midir? Yoksa dayanışma ve yardımlaşmanın yeri olan bu parkta gördüklerinden etkilenip değişecek midir? Sloganlarla, alkışlarla, birlik ve beraberlik haykırışlarıyla başlayan bu hareket Türkiye’nin her yerine yayıldığında Şahin’i neler beklemektedir? Ya da Gezi Parkı’na polisin müdahalesi sırasında Şahin neyle suçlanacak, karakolda ve hapishanede nelerle karşılacaktır? Gazete okumayan, hiçbir olguyu sorgulamayan Şahin hapisten suçlu mu yoksa kahraman olarak mı çıkacaktır? Tüm bu ve benzeri soruların yanıtlarını kitabı bitirdiğinizde bulabilirsiniz…
Yiğit kitabında bizim insanımızı anlatmış… Kırmızılı/siyahlı kadınlar, sapanlı teyzeler, darbukacı Şahinler, Ayşeler, Fatmalar, Mehmetler… Başörtülü/başartüsüz olanı, genci, yaşlısı, engellesi… İnandıkları değerler uğruna ayağa kalkanlar… Yazar bu kitabıyla geçmişi aydınlattığı gibi geleceğe de ışık tutuyor… O dünyada güzel pırıl pırıl parlıyor…
Dipnotlar:
1) İdris Yiğit, Slogan Buldum, Belge Yayınları, İstanbul, 2014.