Dünya kabuk değiştirmektedir. Aydınlanma döneminden sonra akıl ve bilimin öncülüğünde engellilerle ilgili önyargılar teker teker yıkılır. Ancak bu değişim kolay olmayacaktır.
19. yüzyılda Avrupa ve Amerika’da kör ve sağırlar için yatılı okullar çoğalır. Bu arada akıl hastaları ile zeka engelliler kurum denilen yerlere kapatılırlar. Böylece toplumdan iyice soyutlanırlar. Zaten
bu yüzyıl ortalarına kadar, Avrupa’daki okul ve atölyelerde engellilerin tecrit edilmesi benimsenen bir uygulamadır.
Bunun yanı sıra, diğer engel türlerine göre bedensel engelliler için eğitim kurumları geç de olsa açılmaya başlar. İlk kez 1832’de Bavyera’da fiziksel engellilerle ilgili bir okul açılır. Buna JOHN NEPİNAK öncülük eder. Sonrasında bu tür okullar tüm Avrupa’ya yayılırken Danimarka’da bedensel engelliler için ilk endüstriyel eğitim programı kurulur.
Ayrıca, bu dönemlerde sağırların eğitimiyle ilgili iki düşüncenin birbiriyle çarpıştığını görüyoruz. Sağırlar, sesle mi yoksa işaret diliyle mi eğitilmelidirler? Sonunda sağırların sesle eğitilmeleri gerektiğini savunanlar galip gelir. Örneğin, İspanya’da 1814’lü yıllardan başlamak üzere, sağırların eğitiminde sözlü eğitime geçilir. Bu uygulamaya karşı sağır öğrenciler ayaklanırlar. Ne yazık ki, bedensel saldırıya uğrayıp püskürtülürler. Sağırlar, her ne kadar kendilerinin işaret diliyle eğitilmeleri gerektiğini savunsalar da, sözlü eğitim sistemi uzun yıllar sürer. Üstelik sağır eğitmenler egemen güçlerce reddedilir. Öğrencilerin eğitimi işitme engelli olmayanlara bırakılır.
Fransa’daysa 19 yüzyılda toplumun sağırlara olumsuz bakış açısı devam eder. Sağırlar yetersiz bireyler olarak görülür. Bu arada Sağırlar Enstitüsü gibi kurumlar aracılığıyla eğitimlerine destek verilir, sosyal yardımlar alırlar.
ABD’de gelince… Bu ülkede 19 yüzyılın sonunda sağırların eğitiminde işaret dili kullanmamasının önderliğini GRAHAM BELL yapar. Bu süreç sonunda Uluslararası Sağır Eğitim Kongresi’nde sağır çocukların eğitiminde işaret dili kullanmaları yasaklanır. 1880 yılında sağırlarca ABD’de Ulusal Sağırlar Derneği kurulur. Bu örgüt sağırlara işaret diliyle eğitimi savunur. Sakat haklarını savunan ilk derneklerden biri ise, İngiliz Sağırlar Derneği’dir. Bu örgüt, Uluslararası Sağır Eğitim Kongresi’nde alınan karara tepki gösterdiği gibi sağırlarla ilgili sorunlara “sağlam”ların karışmaması gerektiğini söyler.
Tüm bunlar Avrupa ve Amerika’da olurken kendisi de görme engelli olan LOUIS BRAILLE bu yüzyılda körler alfabesini geliştirerek engellilere büyük katkı sağlar.1829’da BRAİLLE körler alfabesi yayımlanır.1858’de Amerikan Körler Basımevi kurulur. Böylece körler ilk kez okuma-yazmayla buluşur. ABD kongresi körlere eğitim malzemesi basmak için bütçeden gelir ayırır. Yüzyıllarca eğitim görme hakkından yoksun bırakılan körlerle ilgili bu olup bitenler, onların kendilerini geliştirmelerine yol açacaktır.
Bu yüzyılda sağırlık ve zihinsel yeti kaybı arasında bir ilişki gelişir. 1800’lerde JEAN ITARD (1775-1850)zeka engellilerle ilgili tabuları yıktığı gibi sağırlarla ilgili yepyeni ufuklar açar. O dönem Fransa’sında doğada dilsiz vahşi bir çocuk bulunur. Böyle bir çocuğun bulunması tıp insanları ve araştırmacılar için önemlidir. Aydınlanmanın getirdiği düşünceler bu çocuk üzerinde denenebilecektir. Çocuk, Paris’te sağırlar okuluna gönderilir. Ancak eğitimciler çocukla ilgili olumlu bir sonuç alamazlar. Bu arada ITARD bu çocuğu alır, beş yıl onun eğitimiyle ilgilenir. Daha sonra deneyimleri ile ampirik filozofların öne sürdüğü görüşleri birleştirerek engellilerin eğitimiyle ilgili önemli tezler ileri sürer. Şöyle ki:
“(…)ITARD’ın yaklaşımı eğitimin beş alanda bireyselleşmesini vurguluyordu: Duyumsal stimülasyon, konuşma, sosyalleşme, kavram geliştirme ve öğrenmenin aktarımı. (…) Itard aynı zamanda sağırların sözlü eğitimine, kulak burun ihtisasına, sakat çocukların davranış değişikliği uygulamasına ve zihinsel ya da fiziksel sakatlıkları olan kişilerin özel eğitimine katkılarıyla tanınıyor. Itard’ın o dönemin zihinsel yeti kaybı anlayışına en büyük katkılarından biri, son derece kapsayıcı “idyotluk” tanılarını reddetmesinden kaynaklanıyordu. Ayrıca 1828’de yayımlanan, hak ettiği ilgiyi görmemiş bir yazısında, zihinsel yeti kaybı olan çocuklar ile otizm gibi yaygın gelişim bozukluklarını olan çocuklar arasında nasıl ayrım yapılacağını anlatır. “ (Bezmez, Yardımcı, Şentürk, 2011, s.127-128)
Tüm bu gelişmeler onun öğrencisi olan EDOUARD SEGUIN ile MARİA MONTESSORİ‘yi etkiler. Her iki bilim insanı da ITARD’ın açtığı yolda ilerler. Engellilerle ilgili önemli çalışmalara öncülük ederler.
Örneğin, “(…) SEGUIN Itard’ın duyumsal tekniklerini genişleterek “fizyolojik yöntem” adını verdiği ve duyusal motor eğitimi, zihinsel eğitimi (akademik ve konuşma da dahil) ve ahlaki eğitimi ya da sosyalleşmeyi vurgulayan yönteme varmıştı. SEGUIN (1846) kariyerinin başlarında Pereiere’ye olan borcunu teslim etmiş ve zihinsel yeti kaybı, sağırlık ve kalıtsal körlüğün iki temel özelliği olduğunu belirtmişti: Hastalığın erken başlaması ve kalıcı olması. Buradan çıkan sonuç, tedavi tekniklerinde de benzerlikler olacağı yönündeydi. Fransız Bilimler Akademisi 1844’de SEGUIN’in çalışmasını kabul etti ve bu çalışma daha sonra tüm dünyada referans alınmaya başlandı. “(Bezmez, Yardımcı, Şentürk, 2011, s.128)
Böylece, JEAN ITARD ve EDOUGARD SEGUIN’ın incelemeleri ve araştırmaları sayesinde yöneticilerin insafına bırakılan engelliler için yaşamı yeniden düzenleyecek olan gelişmeler ortaya çıkar.
Bunun yanı sıra, “19 yüzyıl, sakatlıkları olan diğer insanların eğitiminde de dinamik değişikliklere şahit oldu. 1810’da JONH THELWALL yalnızca konuşma sakatlığına ayrılmış ilk kitabı yayımladı. THELWALL İngiltere’nin ilk konuşma terapisti olarak görülür. 19. yüzyıl konuşma bozukluklarında ayırıcı tanı, değerlendirme ve tedavinin başlangıcını ifade eder. Konuşma düzeltme tekniklerinin gelişimi Avrupa kıtasında büyük oranda sağır eğitmenlerin elindeyken İngiltere’de hatipler, din adamları, aktörler ve şan eğitmenleri de bizzat işin içinde yer alıyorlardı. “(Bezmez, Yardımcı, Şentürk, 2011, s.128)
Görüldüğü gibi 19 yüzyılda bilim ve tıp insanları engelliliği tanımlayarak tedavi yolları bulmaya çalışmışlar, engelliliği sınıflandırarak tıbbi modelin kabul edilmesini sağlamışlardır. Bu arada tüm Avrupa ve Amerika’da engellilerle ilgili okullar çoğalmış, eğitim ve öğretimle ilgili önemli gelişmeler olmuştur. Engellilik bir yandan tıbbi modelle ele alınırken öte yandan engellilerin toplumdan yalıtılması yepyeni bir gücün doğmasına yol açmıştır. Sağırlar kendi aralarında örgütlenmeye başlamışlar, eğitimde işaret dilinin kabul edilmesi için eylemler yapmışlardır.
Evet, her türlü zorbalık ve zulüm yeni doğumlar yaratır. Bence bu yüzyılın en önemli olayı budur. Sağırların kendi eğitimleriyle ilgili söz sahibi olma istekleri ve yönetici erke başkaldırıları tüm dünyaya çığ gibi yayılacak, bu ayaklanmalarla bir şey gün ışığına çıkacaktır. Kendi yaşamına sahip çıkma yürekliliğini göster!
Eminim ki, o gün de, bu gün de, insan her türlü baskı yönetiminden kurtulduğunda aydınlığa yürüyecektir…
Kaynakça:
1) Bezmez D., Yardımcı S., Şentürk Y., 2011, Sakatlık Çalışmaları, İstanbul, Koç Üniversitesi Yayınları.