Sartre, “varoluş özden önce gelir,” der. Yani, insanın doğuştan gelen bir özvarlığı yoktur. İnsan nasıl biri olacağını kendisi seçer. Örneğin, ne yapar? Kendine bir hedef koyar. O hedefe ulaşmak için projeler yapar. O amacına ne kadar ulaşırsa, o kadar kendini gerçekleştirir. Böylece var olur. Bu arada seçimlerini yaparken hem kendine hem de insana karşı sorumludur. Özgürlüğünün sınırları budur.
Özgürlük dedim de… İnsan gerçekten özgür müdür? Ne olup olmayacağını seçebilir mi? Örneğin, engelli kadınlar, toplumca her bakımdan o kadar kuşatılmışlar ki, elleri-kolları bağlı nerdeyse.
Engelli kadın, kadın olarak görülmüyor
Kamuoyunda ve medyada engelli kadın sorunları pek tartışılmıyor… Hep unutuluyor…
Engelli kadın, bu toplumda yapayalnız, tek başına… Ne adı var ne de bir kimliği… Yeryüzünde mutsuz ama avuntusu yok… İnsan varlığının onaylanması var olması demek… Engelli kadının varlığı yok ki… “Kadın bile” sayılmıyor ki… Nasıl kadın olabilsin?
Niye diyeceksiniz şimdi? Eğitim, istihdam, ulaşım v.b. sorunları bir kenara bırakıyorum. Tabu olarak görülen, hiç tartışılmayan engelli kadının cinsel kimliğinin yok sayılmasından söz edeceğim.
Diğer hemcinsleri kadınlık rollerinin kendilerine yüklenilmesinden şikayet ediyor… “Yemek, bulaşık, çamaşır, ütü, çocuk bakımı benim görevim değildir”, diye bas bas bağırıyor… Engelli kadın, kadın olarak görülmüyor…
Engelli kadın, “ideal güzel” değil
Bu nasıl bir paradoks? Öyle ya! Modern çağ insanının bütünlüklü bir organizmaya sahip olma gibi bir takıntısı var. Aman da aman! Nasıl da saf ve duru değişmez bir yasa! Bir de bunu estetikle birleştirmiyorlar mı? Bayılıyorum modern insanın dünyayı kavrayış tarzına! Estetik hep dış görünüşte midir? Yoksa insanın hayata bakışında mıdır?
Sormayın! Bu düzenin entelektüel denilen yazarları, çizerleri, şairleri, ideologları hep kadını güzellik sembolü olarak dillendirmişler… Kafalarındaki “ideal” güzele övgüler düzüp durmuşlar… Sonra da kafalarında yarattıkları o Afrodit’i aramışlar da aramışlar.
İşte, egemenler böyledir cancağızım! İktidarlarını güçlendirmek için efsaneleri, sanatı, edebiyatı, medyayı v.b. şeyleri araç olarak kullanırlar. Bilinçlerimizi bunlarla iğdiş ederler… Siz de onların anlattıklarına bakar, bakar kendi halinize şükredersiniz!!! Öyle ya! Kime ne, birilerinin payına acılar, hüzünler, feryat figanlar düşmüşse! “Altın çağın tenekeleri” kimin umrunda?
Engelli kadının cinsel kimliği yok sayılıyor
Gerçekten de, insanı fizyolojik makine gibi ele alanları, sonra da biyolojik cinsiyeti yokmuş gibi davrananları anlamıyorum ben… Böyle bir dünya olur mu? Bir organ eksikliği eşitsizliğin göstergesi sayılır mı?
Ne yazık ki, kapitalizmin kitle iletişim araçlarıyla, toplumun gözünde sevilecek, cinsel doyuma ulaştırılacak bir kadın modeli belirleniyor. Bu modelde bedensel güzellik/bütünlük ön plana çıkarılıyor. “Sağlıklı” bir cinsel yaşamın koşulu “sağlıklı” olmaktır anlayışı topluma pompalanıyor. Böylece, “normal” olanın ölçütleri belirleniyor. O ölçütlere bakılarak “normal” olan meşrulaştırılıyor. Öte yandan, “çirkin, çürük” olanlar, ayıklanıp engelli kadınların cinsel kimlikleri yok sayılıyor.
Bu biçimde engelli kadınlar, baskı altına alınıyorlar. Psikolojik/duygusal şiddetin en travma vericisini yaşıyorlar. Çünkü engelli kadının kişiliğinin bir parçası olan cinsel kimliği yok sayılıyor. Cinsel gereksinmeleri gereksiz olarak görülüyor.
Cinselliğin reddi
Oysa cinselliğin reddi, biyolojik gereksinmelerin reddedilmesi anlamına geliyor. Tıpkı, yemek yeme, ısınma v.b. gereksinmelerinin karşılanmaması gibi… Şu unutulmamalı ki, her türlü gereksinmenin yok sayılması insanın psikolojik dengesini bozar.
Dolayısıyla, engelli kadına biçilen aseksüel, cinsiyetsizlik rolü onların yaşamını olumsuz etkiliyor. Çünkü cinsellik de insanın en önemli dürtüsüdür. Cinsel kimliğinin yok sayılması, baskı altına alınması kişinin ruhsal ve biyolojik varlığını olumsuz etkiler.
Ne yazık ki, bu ülkede toplumsal cinsiyet ayrımcılığına en çok engelli kadınlar uğruyor. Ancak cinselliğin konuşulması halen bir tabu olduğundan kapalı kapılar ardında neler yaşandığını da pek bilemiyoruz.
Yalan, dolan, haksızlık ve adaletsizlik
Kuşkusuz kadın varlıkların en değerlisidir. Ama engelli kadını kadın saymamak, onun cinsel kimliğini reddetmek insanın insana ihanetidir bana göre.
Çok mu sert konuştum? Size diyeyim, niye öyle dediğimi o zaman. Çünkü, egemenlerin düzeni, yalan, dolan, haksızlık ve adaletsizlikle dolu. Yüzyıllardır yalan söylemişler insanlığa… Putlar uydurmuşlar habire… Birileri baştacı edilmiş de, ötekilere hep gözyaşı düşmüş… Bu nasıl adalet? Böyle dengesizlik olur mu?
Engelli kadının aseksüel olduğu kocaman bir yalan… Engelli kadından iyi bir eş, iyi partner olamayacağı içi boş bir inanç… Engelli kadının çocuk doğuramayacağı ve bakamayacağı önyargıdan başka birşey değil…
Off !Yine içim sıkıldı. Bence, insan tüm hurafeleri, önyargıları yıkıp atmalı… Kadını fiziksel bir güzelliğe/organizmaya indirgememeli… Önce kendinden başlayıp ben ne kadar insan oldum diye sormalı kendine…
Yalnız değilsin
Sözü Sartre’yle açtım… Sartre’yle bitireyim…
Şunu bil ki, sen eksik, kusurlu değilsin engelli kadın… Bu senin yazgın değil… Bu senin öz varlığın değil… Kadın olmak istiyorsan, önce hapishanenden çık… Yaşamın içinde ol… Bu dünyada ol… Boş umutlarla avutma kendini… Öz varlık olmadan önce varoluş önce gelir… Öyleyse, senin doğanda sınırlar yok… Başkaldır sana cinsiyetsiz diyenlere… Başkaldır güzellik ütopyalarına…
Sen sözde değil, özde var olmak için tüm yalanları yık başlarına…
Engelli kadın, şöyledir, böyledir diyenlere ver savaşını… Kanatlarının gölgesinde sus-pus oturma… Hayır, hayır, bin kere hayır… Sen yalnız ve tek başına değilsin… Ben seni yazarken aslında kendimi yazıyorum…
Yalnız ve tek başına değilim… Biliyorum… Çünkü şu an, sen bunları okurken sana dokunuyorum… Seninle konuşuyorum… Seninle fikir alışverişinde bulunuyorum…
Ne güzel… Böyle bir akış içinde birbirimize kenetleniyoruz… Öyleyse, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’n kutlu olsun…
Yaşamak, söylemek, var olmak için nice 8 Martlara…
Kaleminize yüreğinize sağlık. Bu türden konular genelde erkekler tarafından tartışılır. Engelli erkeklerin cinselliği vs. Nedense kimse engelli kadının cinselliğinden bahsetmez. Ağzınızı açıp bahsettiğinizde de size potansiyel hafif meşrep kadın gözüyle bakarlar. Bir kadın olarak bu cesareti gösterip böylesi hassas bir konuyu gündeme getirdiğiniz için teşekkür etmeden duramadım. Tabi birde cinsellikte engelli erkek engelli kadınları tercih edenler var ki o pskolojide sapkınlık olarak tanımlanıyor. o ap ayrı bir konu.
Çok teşekkür ediyorum. Ne yazık ki, erkek egemenliğinin kadınları her bakımdan hapseden anlayışlarını o kadar içselleştirmişiz ki, ne kendi bedenimize sahip çıkıyor, ne de kendi cinselliğimizi biliyoruz. Çünkü bu toplumda cinsellik bizlere ayıp olarak öğretiliyor. Evet, ne yazık ki, insanın doğasında olan cinselliği kadınların konuşması tabu. Erkek egemen toplum, bu tür konulara girdiğinizde sizi hemen damgalıyor. Tüm bunları aşmak için kadınların bilinçlenmesi, bedenlerine, akıllarına, ruhlarına sahip çıkmaları gerek. Erkeklerin her türlü baskıcı müdahalesini sorgulamadan kabul etmek o tabu ve yasakları daha da meşrulaştırıyor. Eminim, engelli/engelsiz kadınlar, kendi akıllarını kullanmayı öğrendiklerinde dünya daha yaşanabilir bir dünya olacaktır. Sevgiyle…