Radyoda bir şarkı… “Benim gönlüm sarhoştur yıldızların altında… “ Şarkıyı kendi kendime mırıldanıyorum… Birdenbire aklım yıldız kelimesine takılıp kalıyor… Kaç gündür engelliler haftası nedeniyle yazacağım yazıyı düşünüyorum. Ha! İşte buradan başlamalıyım diyorum içimden.
Hani engellilerin öyle yıldızların altında, parıltılar içinde bir yaşamı yok. Hayatımızda her şey lime lime dökülüyor. Engelliler eğitim, ulaşım, istihdam olanaklarından yoksun. Yasalarımızda hayatın engelliler için normalleştirilmesi söz konusu iken o yasalar uygulanmıyor.
Toplumun bakış açısı
Bunun önündeki en büyük engel toplumun engellilere bakış açısı. Bugün halen o toplumun bireyleri engellilere ucube varlıklar olarak bakıyor. Hani sıradan vatandaşları bir bakıma anlayabiliyorum. Çünkü atalarımızdan devraldığımız bir geçmişimiz var. O geçmişin köhne gelenekleri, dogmatik inançları yaşamımızı belirliyor. Ama okul yöneticilerinin engelli çocukları kayıt yapmamasına, öğretmenlerin kendi sınıflarında engelli çocuk istememesine ne demeliyim?
Öğretmenlerimiz
Bir öğretmen toplumu değiştirip dönüştürmekle yükümlüdür. O toplumun önünde bir rehberdir. Ayrıca, kaynaştırma eğitimi alacak çocuklar rehberlik araştırma merkezlerinden verilen bir raporla bu okullara geliyorlar. Özel eğitim alacak öğrenciler ise doğrudan özel rehabilitasyon merkezlerine yönlendiriliyor. Öyleyse bu ayak direme niye? Çünkü engelli çocuklarla uğraşmak ayrı bir sabır istiyor. Öğretmenler engelli çocukları bir yük olarak görüyorlar kendilerine. Bir de buna toplumun baskısı eklenince, engelli çocuğu olan aileler perişan oluyor.
Sevgi ve şefkat işi: Öğretmen olmak
Öğretmen olmak bir sevgi ya da şefkat işi değil midir? En başta hiçbir ayrım gütmeden tüm çocukları kucaklamak değil midir? Evet, öyledir. Ancak bizim ülkemizde kimse sevdiği mesleği yapmıyor. Çünkü yüksek eğitime geçişte belirleyici olan aldığınız puan. Çarpık bir eğitim sistemimiz olduğu için kişi sevdiği mesleği seçemiyor. Sonunda çocukları sevmeyen kişiler öğretmen olup çıkıyor. Engelli çocukların karşısına bir küheylan gibi dikiliyorlar. Sevgisiz bir öğretmen bir hiçtir. Sevgisiz bir toplum da.
Acıma ya da kutsama
21.yüzyıl’dayız. Sözümona bilim, teknik, bilişimde diğer yüzyıllara göre ilerdeyiz. Her ilerleme bir gelişim değildir. İnsanlık anlamında sefil bir durumdayız. Tüm toplum engellilere halen acıyarak ya da kendini kutsayarak bakıyor. Şu engellilerin yaşadıklarına bir bakın hele. Nereye giderseniz gidin, bir ayrımcılık, bir dışlama… İnsanı insan yapan, ne bacakları, ne kolları, ne gözü, ne kulağı olmasıdır. İnsanı insan yapan kocaman bir yürektir.
Hayat yaşadıklarımızdır
Hayat nedir? Hayat yaşadıklarımızdır. Vah! Vah! Nasıl da zor şu engellilerin yaşamı… Vah! Vah! Ne de güzel bir çocukmuş! Yazık olmuş zavallıya, gibi sözlerle sıkça karşılaşıyoruz. Yalnızca acıyan, acıyıp hiçbir şey yapmayan bir toplum… Bu sevgi mi şimdi? Sevgi paylaşarak çoğalmaktır. Sevgi tüm farklılıkları kucaklayarak bütünleşmektir. Hayat yalnızca birbirine benzeyenlerin dünyası değildir. Hayat farklılıkların da içinde yaşadığı, yaşayabildiği bir dünyadır. Biz o farklı olanları da içimize alacağız ki, yaşamımız dolsun.
Engelliler haftasında bilindik görüntüler
Her 10-16 Mayıs Engelliler Haftası’nda hep bilindik görüntüler… Televizyonda ana haber bültenlerine sıkıştırılan birkaç haber… Basında da öyle… Birkaç protesto yürüyüşü… Bir iki basın açıklaması… Engellilerle ilgili gösteriler, programlar, nutuklar…
Masal dinlemek istemiyorum
Ben kendi adıma söyleyeyim, artık “cek, cak” istemiyorum. Belli günlerde verilen sözlerin yerine getirilmesini istiyorum. Artık her söylenen söz, yaşama geçirilmediğinde kendimi aldatılmış gibi hissediyorum. En büyük yalanları politikacılar, bürokratlar, sivil toplumlarda görev yapan yöneticiler söylüyor. Lafla politika istemiyorum. Davulla, zurnayla, show gösterileriyle taçlandırılan bir engelliler haftası istemiyorum. Bu tür şeylerle karanlıktan aydınlığa çıkamayız. Ben artık masal dinlemek istemiyorum. Ben o masalların gerçeğe dönüşmesini istiyorum.
Sesleniş
Bu toplumun her kişisine seslenişimdir. Engellilere bakıp bakıp kendi halinize şükrediyorsunuz ya! Bu sizi yükseltiyor değil mi? Belki de bundan gizli gizli bir zevk alıyorsunuz… Çünkü ne de olsa size haz veren bir bedene sahipsiniz. Ama asıl zevk, tüm dünyayı adil ve yaşanılır kılmaktır. İşte siz bundan mahrumsunuz.
Engellilere sadaka verdiğinizde kendinizi kutsuyorsunuz değil mi? Bu sadakalar nasıl da kalbinize güç veriyor kimbilir! Ne zavallılık! Ne acı bir kibir! Ruhun gerçek zaferi bir asılzade gibi dolaşmak değil, cismani görünüşlere tapmak değil, sadaka verenle-verilenin eşit bir zeminde bir olması için çaba göstermektir. Sağlam sakat ayrımı gütmeden eşitsizlikleri gidermek için aynı ülküde yürümek, aynı ülküde birleşmektir. O ülkü tüm farklılıkların birbiri içinde eridiği daha özgür, daha mükemmel, daha güzel bir dünyadır. Bunu yapacak cesaretiniz var mı? Acılarımıza, sevinçlerimize ortak olun o zaman. Bu ortaklıkta “ben” değil, “biz” bilincini hep birlikte yaşayalım.
Bu bizim savaşımız değil
Engelli olmak potansiyel suçlu olmak değildir. Tüm tarih boyunca engellilerin uğradığı zulme bakın. Tanrım! İnsanın kanını donduran bir savaş… Bu bizim savaşımız değil. Bu insanlığın kendinden farklı olanın üzerine kanla, bıçakla yürümesidir. Bu nasıl bir kendini bilmezlik? Bu nasıl bir düşmanlık? Halen bu kinin, bu zehrin günümüzde de sürdüğünü görmek beni düşündürüyor.
Her kötülük sevgisizlikten gelir
Sevgisiz bir kalp insanın/insanlığın sıfırlanmasıdır. O bir hiçtir. Her kötülük sevgisizlikten gelir. Sevgi bir kişide değil, tüm insanlığın görünümlerinde meydana geldiğinde anlamlıdır. Sevgi bir zenginliktir. O bir cevherdir. Sevgi mutluluktur. Her dışlama, her horlama, her ayrımcılık bir sevgi yoksunluğudur. Kurgusal bir sağlam-sakat karşıtı yaratılarak engellilerin dışlanmasına kahrediyorum. Büyük mutlu çoğunluğun bu bakımdan, birbirine benzeşmesini kaygıyla karşılıyorum.
Yenileşmek
Uygarlık tüm insanları içine alan, tüm insanlar için bir ilerleme olmalıdır. Engellilerin ayaktakımı, engelli olmayanların kudretli olduğu bir dünya susuz bir dünyadır. İnsana insan olduğu için elini uzatmayan bir insan da o susuzlukta ölmeye mahkumdur. Farklılıkları içine alan bir dünya anlayışından geri adım atmayalım. Birbirini dışarıda bırakan her türlü ayrımcılıktan uzak duralım. Yenilenmektir değişim. Kendimizi yenileyelim, düşüncelerimizi yenileyelim, bakışımızı yenileyelim… Sevgiyle karanlıkların üzerine gidelim… İşte şahane bir parıltı… İşte yaldız yaldız parlayan müthiş güzellik… İşte gönlümün sarhoş olduğu yıldız… O gezegenin adı dünya… Yeryüzünün tüm farklılıklarını içine alan, damarlarımızda akan neşe, coşku ve sevincin pusulası SEVGİ…
Sevgiyle insanın yanında olan, farklılıkları reddetmeyen, insanlığın önündeki her türlü baskıyı, zulmü kaldıranlara… Sevginin diliyle 10-16 Mayıs Engelliler Haftası’na…