Küçüklüğümden beri çok ezilen kadın gördüm. Babasının, kocasının mülkiyetinde olan, erkek karşısında haksızlığa uğrasa bile susan, kendisine tekme-tokat girişildiğinde savunmasız kalan kadınlar…
Dövülen, sövülen, sokağa atılan, çocukları elinden alınan kadınlar…
Hepsi bir o kadar suskun… Hepsi bir o kadar iyi yürekli ama bezgin…
Yüzlerinde acının izleri olan… En çok da gözlerinin derinliklerine çaresizliğin izdüşümü düşen kadınlar…
Ben o kadın yüzlerini hiç unutmadım…
Her bakış, her gülüş, her dokunuştan korkunç bir acı fışkırırdı…
Bir peri olsaydım örneğin… Elimdeki bir sihirli değnek olsaydı da, yüzlerine dokunduğumda gözleri gülüverseydi… Dünyada ne kadar güzel şey varsa, hepsi birer birer sökün etseydi… Heyhat! Ne periydim ne de elimde bir sihirli değneğim vardı. Erkek egemenliğinin kadınların yaşamını altüst ettiğini, onları bir canavar gibi yuttuğunu büyüdükçe öğrendim.
İlk gençlik yıllarımda tanıştım feminizmle. Sonra da kendi kendime söz verdim. Ben her ne olursa olsun, iyi bir kadın hakları savunucusu olacaktım.
Zaman zaman tanıdıklarımla kadın sorunları üzerine konuşurken kimileri “feminist misin “diye sorar. Bu ülkede kadın olup da, kadınların uğradığı eşitsizliği görüp de feminist olmamak olası mı?
Niye öcü gibi gösterilir feminist hareket?
Feminizmin sordurduğu sorulardan korkmak niye?
Feminizmin amacı, kadınların toplumsal yaşamda yerlerini almaları, her türlü eşitsizliğin giderilmesidir. Feminizm cinsiyet temelli bir toplum yapısını sorguluyor, kadınların ikincil konumda kurtarmak için bir mücadele alanı yaratıyorsa, evet, feministtim. Yok eğer, ondan bir canavar yaratılmak isteniyorsa, erkek düşmanlığı olarak görülüyorsa, değilim.
Dünyada ve Türkiye’de kadınların uğradığı tsunamiyi görmek için istatistiksel verilere bakmayı bir kenara bırakıyorum. Her gün televizyonlarda ya da gazetelerin 3.sayfa haberlerinde kadınların nasıl katledildiğini görüyoruz. Erkek egemen sistem ve cinsiyetçi bakış açısı ile kadınlarımız bıçak sırtında yaşıyorlar.
Kadın sorunları basın ve yayın organları da dile getirilirken, ne yazık ki engelli kadının sorunları görmezden geliniyor. Bugün engelli kadın, hem ataerkil düzenin hem de sağlam beden ideolojisinin mahmuzuyla adeta tutsak bir yaşam sürüyor.
Günümüzde toplumsal hiyerarşi içinde çeşitli roller biçilen engelli kadın, kadın bile sayılmıyor.
Sağlam beden ideolojisi uzmanlarının elleri kolları o kadar uzun ki, engelli kadının ellerini kelepçeliyor, kazma ve kürekle kuyusunu kazıyorlar…
Erkek egemenliği ve bu ideolojisi engelli kadını her anlamda teslim alıyor…
Bir organı eksik ya da çalışmıyor diye engelli kadını frenleyip eğitim, öğretim, istihdam, sağlık, erişebilirlik v.b. haklarından yoksun bırakanları ben şahsen affetmiyorum.
Engelli kadını aseksüel olarak gören, cinsiyetsiz olarak damgalayıp kapı dışarı eden yargıçlara isyanım var.
Engelli kadın yalnız…
Engelli kadın vurgun yemiş gibi…
Engelli kadının yüreğinde bir zıpkın yarası var…
Hangi zamandan beri? Tâ eski çağlardan bu yana…
Kalp krizi geçirmiş insanlık…
Kapısında nöbet tutuyor sağlam beden gardiyanları…
Hem de ne adına? İnsanlığın ecesi adına…
Sizin olsun sağlamcılığa ve güzelliğe düzdüğünüz övgüler…
O övgülerle engelli kadını ateşlere atmadınız mı?
O övgülerle elleri öpülesi, gözleri sevilesi engelli kadını dövüş meydanlarında çaresiz bırakmadınız mı?
İdeal olanı yüceltmediniz mi?
Engelli kadın, kadın mıdır?
Yüreği var mıdır? Taştan bir duvar mıdır?
Yoksul mudur? Okumuş yazmış mıdır?
Çirkin ördek yavrusu mudur? Genç midir, yaşlı mıdır?
Yoksa hayatını hiç yaşamamış mıdır?
Güler mi, ağlar mı?
Geçmişi mi yaşar, geleceği mi?
Başı önyargılara çarpar da kanamaz mı?
Ne duyumsar insan derdini anlatamadığında?
Yoksa duyumsamaz mı olur beyin bileyicileri arasında?
Sevmek ve sevilmek için kendine düşsel bir dünya kurar da dalgaları mı boyar mahkeme salonlarında?
Bugün yine kafamda onlarca soru var…
Bugün 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü…
Evet, 8 Mart 1857’de Newyork’da çalışma koşullarının iyileştirilmesi için yaşamlarını feda eden 129 özgürlük savaşçısı kadını saygıyla anıyorum. Kuşkusuz o özgürlük melekleri olmasaydı, biz bugün onların açtığı yolda ilerleyemezdik.
Ayşeler, Fatmalar, Nergisler, Sebileler, Nurtenler bizim kadınlarımız…
Engelli kadının bir adı bile yok…
O topal Ayşe, o cüce Fatma, o kambur Nergis, o kör Sebile…
Biz annemizin, babamızın kızı bile değiliz.
Ayşe bile değiliz. Topal Ayşeyiz.
Biz bir erin kızı bile değiliz. Kör Sebileyiz.
Yalnızca gözümüzün içine sokulan bir niteliğin yansımasıyız.
İnsanın bir eksikliğinin tüm kişiliğine yüklenmesi, bir türlü Ayşe ya da Fatma olamaması kusmuklu bir dünyada yürümek gibi…
Yalnızca size yüklenen bir anlama ait olma…
Öyle ya! İnsanlığın medari iftiharıyız biz…
Biz olmasak, nasıl anlarlardı kendi bedenlerinin bütünselliğini…
Kör görürüz. Kendi halimize şükrederiz. Sokakta yatan insanları görürüz. Kendi halimize şükrederiz. Fahişe görürüz. İyi insan ruhuyla seyrederiz.
Ne zararı var en büyük kusurların kusursuzluk olduğunu görmenin?
Engelli kadınla birlikte olmak zayıflık ya da ayıptır…
Hangi ebeveyn ister engelli bir gelin?
Hangi erkek ister engelli bir sevgili ya da eş?
Çünkü zihinlerinde ideal bir kadın prototipi var.
Evet, çoğunluğun doğrularının farkındayız.
Ha! İşte tam da burada başlıyor farkındalık…
Anneme, babama, kardeşime, ağabeyime, kocama, patronuma bu kurulu düzene
karşı çıkabilecek miyim?
Erkeklerin ve sağlamcılık savunucularının kurduğu bu sisteme teslim olacak mıyım?
İsyanımı/isyanımızı haklı çıkaracak nedenlerim var mı?
Öyleyse, önce kendi beynini temizle.
Bu egemenlerin anlayışlarıyla yaşamını harcama.
Çöz kördüğümü… Seni inciten, seni yaralayan, seni damgalayan düşüncelerle benim kavgam…
Hadi, özgürce halat at yaşanmamışlıklara…
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar gününüz kutlu olsun.
Satı hanım yazınızı iki defa okudum. İki defa okudum çünkü yazdığınız şeyler o kadar benlik şeylerdiki. Bir ara (sizi hiç tanımama rağmen) sanki benim hayatımı yazmış dedim. Engelli bir kadın olarak yazınızda kendi yaşamımdan izler buldum. Bir anne olarak kızım adına endişelerimde var. (kızımın bir engeli yok)
Elinize, yüreğinize sağlık. sevgilerimle
Hülya Arık
Sevgili Hülya,
Yorumunuz için teşekkür ederim. Bu ülkede engelli kadın olup da benzer şeyler yaşamayan var mıdır, bilmiyorum. En iyi yapabildiğim şey yazmak… Eğer, yazarak engelli kadınların sorunları konusunda birazcık da olsun, bir farkındalık yaratabiliyorsam, ne mutlu bana. Kızınızla ilgili ne tür endişeleriniz olduğunu bilmiyorum. Bu ülkede engelli anne olmak da zor. Çünkü, toplumun baskısını en çok da çocuklarımız duyumsuyor. Eminim, yürekli bir anne olarak çocuğunuza engelli olmanın hiç de olumsuz ya da kötü bir şey olmadığını anlatıp onun bilincini aydınlatırsanız, o da ilerde topluma karşı bu konuda mücadele edecektir. Ya da toplumun her türlü baskısına gülüp geçmeyi öğrenecektir. Nerden mi biliyorum! Çünkü ben de bir anneyim. O aşamalardan geçtim. Sizi ve kızınızı öpüyorum. Sevgiler…