-Kapitalizm, bireyin kazanma, rekabet dürtüleri üzerine kuruludur. Birey karlılığını artırıp Kazanımlarını çoğaltmak isterken aynı zamanda üretimi de artırır. Daha bol, daha ucuz üretim ile güzel hizmeti yaratmak arayışı da insanlığın gelişmesini sağlar.
-Sosyalist düşünce ise; İşçi sınıfı iktidarında üretimi yeterli hale getirerek ve özel mülkiyeti kaldırarak ve de yeni bir insan yaratarak sınıfsız topluma ulaşmayı hedefler. Sosyalist düşünceye göre kapitalizm zaten evrim neticesinde sınıfsız topluma gitmeye mahkumdur. Sosyalist sistem sadece süreci hızlandırmak içindir.
-Kapitalist sisteme en büyük eleştiri; Rekabetçi ve geliştirici niteliği yerine tekelcilik ve siyasi iradeyi ele geçirerek tüketim toplumu yaratmaktır. Artık insanlığın zararına olduğu kesindir. Kendi karlılığını artırmak için insana zararlı olan bir piyasa yaratmıştır.
-Sosyalist düşünceye gelen en büyük eleştiri ise; Böyle bir gücü, yani proleterya diktatörlüğünü, bireylerin denetleyemeyeceği, bu gücün insanlar üzerinde diktatörlük kurmasının kaçınılmaz olacağıdır. Ayrıca yeni insan yaratmanın insan eliyle değil evrim sonucu oluşacağı yönündeki eleştiriler de dikkate değerdir. Yeni insanı yaratma görevi, eski insana veriliyor. Oysa eski insan içinde her tür yabancılaşmayı barındırıyor.
-Sosyalist ya da Liberallerin düşünceleri dışında çok şey gelişmiştir oysa kendiliğinden. İşçi sınıfı denilen sınırları belirsiz kavramın içini doldurmak gittikçe zorlaşmaktadır. Emekçi kavramını ne kadar genişletsek de, çalışanların elitleri (yada karnı tok olanları) nitelemesinden kurtulamıyor artık bu kesim. Yani bu kavramla anlatılan ‘’zincirinden başka kaybedecek insanlar’’ değil artık. Elbet vardır karnı aç olanlar. Ancak kitlelerin asıl hedefi çalışıyor olmak. Çalışmak sisteme dahil olmak anlamına geliyor ve bir şekilde hayatlarını sürdürebiliyor insanlar.
Sömürülmekten daha çok sömürülememek daha bir korkunç hale geldi. Sistem dışına itilmek en büyük problem çağımızda. Sistem dışına itilenlere ‘’ÖTEKİLER’’ diyelim. Bunlar işsizler, etnik kökenden ötürü dışlananlar, cinsel kimliğinden, işinden dolayı, düşüncesinden ötürü, bedenlerinden dolayı ayrımcılığa uğrayanlardır. Bu insan kütleleri sistem dışına atılmıştır. Sakatların, etnik ötekilerin, eşcinsellerin, işsizlerin, mesleki, düşünsel, inançsal ötekilerin sayıları NORMAL sayılanlardan kat be kat fazla olabilir. Aralarında ortak payda sistem dışına itilmeleridir. Asıl kaybedecek zinciri olmamak budur çağımızda. İşte muhalefet bunlardan oluşuyor asıl. Ancak ideolojik bir birliktelik olmadığından örgütlenme oluşamıyor. Oysa sistem dışına itilenler sınıf sayılmalı bana göre. Asıl muhalefet bunlar işte. Tarihin dinamikleri de bunlar olmalı diyorum ben. Merak etmeyin aklım başımda.
-Asıl muhalefet üretimden pay almakta zorlanan kitlelerdir. Asıl muhalefet öteki sayılanlardır. Sosyalistlerin ve Liberallerin zorla deli gömleği giydirip sizin sorunlarınızı bizim programlarımız çözer bakış açısından da bıkmıştır bu kitleler. Sanırım ötekilerin sınıf sayılmasına az zaman kalmıştır. Demokratik haklar, pay alma hakları ve yaşam biçimini kabul ettirme mücadelesi tarihin asli dinamiklerinden sayılmasına az kalmıştır.
Ülkemizde işçi sınıfı denilen kitle kadar ötekilerin, bilinçlerimizde ağırlığı olmalıdır. Çünkü sayı olarak onlardan çok fazladır.. Bakarsınız işçi sınıfının yapamadığını ötekiler yapar. Yeter ki ötekiler, ötekilik bilincine ulaşsın. Çok ütopik mi geldi? Aslında bizler düşünsel ötekiler değil miyiz?