Doğrusu Bodrum denince söze nereden ve nasıl girilirin yanıtı da başlı-başına bir uzmanlık alanına girer ki, haybeye konuşanlar O’nun eşsiz hüviyetine halel getirmemiş olsun… Ne var ki bizleri Bodrum’dan bahsetmekten alıkoyacak herhangi bir engel de bulunmuyor şükür…
Yaşayan her insanın tabiri caizse bu “cennet” müsavisi kenti anması kadar olağan bir şey olmasa gerek… Bodrum oracık ta duruyor ve gidip görmemek için nasıl bir mazeret olsa iyidir?… Hiçbir mazeretten bahsedemeyiz…Hadi ne duruyorsunuz daha?… Güneş ora da gönüllü bir imtiyazla ışınından feragat eder…
Deniz Ora da, başka bir “dalga” kreatife ediyor sanki…
Tarihinde birçok medeniyeti öyle veya böyle bir araya getirecek kadar eşsiz bir elmastır Bodrum…Afrodit’in gölde yüzen oğlunun tenini ıslatmış sular Bodrum’un damarlarından süze gelmiştir… Perslisini, Makedon Kralı’nın oğlu Prens İskender’ini, Romalısını, çapulcu korsanları dahi kendine çeken yine Bodrum olmuştur öyle yaaa… Tarih ve tarihin gizemli kronolojisinde sirayet eden tüm yaşanmışlıkların (Pers savaşlarına değinmesiyle ilişkin eseri vs.) akıbetini müesses eden Halikarnasos aristokrasisinin mensubu ve isminin başına bu mahlası almışHerodot; yine Bodrum’da teneffüs etmiş, Halikarnossos’unda (Bodrum’un antik çağlarda ki ismi) kim bilir vaktini nasıl öldürmeye tutmuştu…
Bu kadar minik bir tarih izahatından sonra, günümüze de dönelim isterseniz…
Bodrum’a her yıl düzenli olarak Dünyanın dört bir yanından sayıları yüz binlerle ifade edilen turisttin geldiğinin biliyoruz… 2012 Yılı içinse; “Bodrum Belediye Başkanı”nın ön görüsü veya beklentisi diyelim, bir buçuk milyon turist geleceği yönündedir (1.500.000 )… İnanılmaz bir rakam bu! Bu gün dünyada bu sayının altında onlarca Devletçik var. Bu anlamda Bodrum’un Türk Turizmine getirisinin ne denli kıymete malik olduğunu görüyoruz… Çünkü mavi, yeşille izdivacını öylesine inanılmaz senkronize ediyor ki Bodrum’da; umarız “cennet” diye söyleyip gelişimiz mübalağaya yaraşır denilmezdir inşallah…
Yat turlarının yoğunluğu, böylelikle onlarca “koy” a sahip olan kentte turistlerin bu etkinliği doyasıya yaşadıklarını resmediyor bizlere… “Bodrum Kalesi”nin mitolojilere tanıklık etmiş efsanevi büyüsünün merakına binaen, iştirak edenlerinin sayısının da azımsanmayacak kadar ciddi bir rakam oluşturduğu görülüyor…
Birçok sanatçınınşarkısına ilham kaynağı olmuştur Bodrum… Birçok sinema filmine ev sahipliği yapmıştır Bodrum… Birçok sayısız aşka rüzgârda yelken olmuştur Bodrum… KısacasıBodrum: Hayatın öteki evresine ışınlıyor bizleri desek; kaçımız “hadi canım sende” diye biliriz? Seni seviyorum/seviyoruz Bodrum…
Bu kısa girişten sonra gelelim Bodrum’un gezilip görülecek yerleri hakkında kısa bilgiler vermeye.
Gümbet
Son zamanlarda başlıbaşına bir yerleşim bölgesi haline gelen Gümbet, Bodrum‘un yalnızca 2 Km. Güneyindedir. Adını sayısız beyaz kubbeli yağmur sarnıçlarından alan Gümbet, yarımadanın en uzun ve ünlü kumsallarından biridir. Kıyısı sığdır ve deniz sahilden yavaş yavaş derinleşir. En sıcak günlerde bile, koyun boğazından içeriye doğru serin bir esinti oluşur. Burası, ufak kiralık sandalları, su kayağı, sörf ve geniş kumsaldan başlayan paraksi gibi su sporlarıyla ünlü bir spor merkezidir.
Gümbet‘in popülaritesi, burada oldukça ünlü bir gece yaşamının doğmasına neden olmuştur. Gümbet sokakları, gün doğumuna kadar, barlardan ve yol kenarlarındaki kahvelerden gelen müzik seslerinin titreşimleriyle dolar.
Adaboğazı
Gümbet‘in batı ucunun sonunda bulunan küçük küçük koylar, önlerini kesin bir adanın da yardımıyla, kristal parlaklığında ve olağanüstü doğal güzellikte öyle bir su alanı oluştururlar ki, bu şairane yerin adına halk, doğal olarak Akvaryum der. Akvaryum‘a ancak teknelerle ulaşılabilir. Yolcular gezi tekneleriyle bu tarihi sulara gelerek, kendilerini 20 metre derinliğindeki dibin pırıl pırıl gözüktüğü kumluk denizin koynuna bırakarak yüzerler.
Bardakçı Koyu
Bardakçı koyu, Bodrum limanının hemen dışındadır. Eskiden su satıcılarına “bardakçı” denilirmiş. Bu isim, belki de tarihi Salmakis çeşmesinin Bardakçı‘sından kalmadır, kim bilir? Efsaneye göre, buradaki berrak su birikintisinde kendini gören Hermafroditus, kendi aksine öylesine aşık olmuş ki, buradaki su perisi ikisini de sonsuza dek birleştirmiş ve böylece Hermafrodit doğmuş. Bugün Bardakçı‘da lüks oteller, küçük pansiyonlar ve kumsal boyunca restoranlar bulunmaktadır. Yerel günlük teknelerin uğrak yeri olan Bardakçı, marina ile Gümbet arasındaki tepeden yürüyerek yalnızca bir dakika çeker.
Ege‘nin Türkiye yakasındaki başka hiç bir yeri, geleneksel Türk köyü yaşamını, modern bir yerleşim yerinin itiş kakışından yalnızca bir kaç dakika uzaklıkta ziyaretçilerin gözleri önüne böylesine seremez. Bodrum yarımadasını keşfetmenin pek çok yolu vardır. Bunlardan en çok keyif vereni, civardaki koyları ve kıyı köylerini, Bodrum limanından veya yerel limanlardan kalkan günübirlik gezi tekneleriyle dolaşmaktır.
Tatil geçirmek üzere denizi seçmenin pek çok nedeni vardır. Bir kere, deniz zevkin ta kendisidir… Dalgaların, rüzgârın ve yelken açmanın yarattığı iç rahatlığının birbirlerine karışımı bir başkadır; tekbaşınalık ve kendine yeterlilik duyguları, doğayla başbaşa iletişim, arkadaşlarla birarada olmak ve kişinin kendi kendineliği, deniz üstünde doruğa ulaşır. Tekneyle gezinmek için, taptaze esen rüzgârın, pırıl pırıl suların ve bol güneşin olduğu pek çok güzel yer vardır. Peki, öyleyse neden ille de Türkiye‘nin Ege kıyıları seçilir? Nedeni, yalnızca tekneyle gezmek değildir, çünkü dünyanın pek çok kıyısında bu zevk tadılabilir; ancak, demir atıldıktan sonra yaşanılanlar önemlidir. Ege kıyıları boyunca koyların ıssızlığı, köylülerin samimiyeti, görülmesi gereken tarihsel yerler… Tüm bunlar Türkiye‘yi deniz yoluyla dolaşmayı çok özelleştirir.
Antik kalıntıların anayurdu ve en eski çağlarda en ünlü kişelere tanık olmuş Ege‘nin Türkiye kıyılarındaki denizinin dünyada eşi benzeri yoktur. Bilindiği gibi, tarih boyunca eski Yunanlılar bu kıyılarda bir çok medeniyet kurmuşlardır. İskender ve lejyonları, dünyanın bu en zengin şehirlerini yağlamak üzere buralarda durakladılar. Bodrum yakınlarında, bir yanda Sezar donanmasını toparlarken, diğer yanda da Antonyo ve Kleopatra, ait kıyılarda keyif sürmekteydiler. Aziz Pol (St. Paul) sık sık buraya gelerek, Asya‘nın yedi kilesesini kurdu. Bu arada John da Mary‘I ıslah olmak üzere Kuşadası‘nın yukarısındaki dağlarda bulunan son barınağına gönderdi. Kanuni Sultan Süleyman, orduların Marmaris‘te düzene sokarak, güçlü Rodos kalesindeki Haçlı şövalyelerine saldırdı. Aynı sularda, General Nelson, Mısır‘dan geri çekilen Napolyon‘u kovaladı.
Deniz taşımacılığından yararlanılarak; ticaret, ticari ilişkiler ve medeniyet gelişti, kültür arttı ve bu topraklar tarih boyu orduların uğrak yeri oldular. Bir zamanlar, kara yolculukları kervancılıktan biraz daha geliştiğinde, denizaşırı ticaretin boyutları, tarihi Ege kıyılarındaki bir çok şehrin kurulmasını ve korunmasını gerektirdi.
O zamanlar yük gemileri, bugünkü keyfi gemi yolculuklarının rotalarında, kıyıya iyice yakın seyrediyorlardı ve rüzgâr çıktığında, rahatlıkla koylara sığınabiliyorlardı. Bu yörede tarih boyunca şehirler kurularak, denizciler barındı. Özellikle de Knidos, bugünün Datça‘sının yakınlarından, Lorima Yarımadası‘nın ucunda bulunan geçen gemilerin mecburen ikmal yaptıkları ve kıyıdan yukarılara doğru yelken açmadan önce, şiddetli kuzey rüzgârının dinmesini bekledikleri bir noktaya taşındı. Zamanla, yaşamlarını deniz ticaretinden sağlayan sayısız Helenistik şehrin bütün direnmelerine karşın, kıyılar dolarak sığlaştı, bu sitelerin önemleri ve deniz ticaretleri giderek azaldı.
15-25 metrelik ticaret gemilerinin çağı yakın zamanlarda sona ermiştir. 25 yıl kadar önce ticari taşımacılığın çoğu böyle yerli yapı ahşap teknelerle sürdürmekteydi. Yol boyunca zevkle seyredilen manzaralardan dolayı, bu deniz yolculuğunun adına modern bir Türk deyişle “Mavi Yolculuk” denilmektedir.
Bugün, yerel kıyı trafiğini yalnızca gezinti tekneleri oluşturur. Büyük yük gemileriyse, açık denizlerde seyreder. Arasıra inşa edilen balıkçı teknelerinin dışında, yüzlerce tersanede, gezinti tekneleri inşa edilmektedir. İdeal iklim koşulları, davet edici sular ve her biri kendine özgü güzellikte birçok sayıda eski liman, koy ve kıyılar, başka birçok hoş ve çekici özellikler, modern Türkiye‘nin misafirperverliği ile Ege‘nin Türkiye kıyıları, akdeniz üzerindeki deniz yolculuğunu çok çekici hale getirmekte ve bu seyir cennetine özel bir isim verdirmektedir: Turkuaz kıyılar.
Turkuaz kıyılar, kuzeyde Kuşadası‘ndan güneyde antalya‘ya kadar yaklaşık 350 deniz milidir. Birbirine karışmış kıvrım kıvrım kıyılar, uzunluğu iki kez artırır. Hem körfezin karşısında ve her burnun etrafında ya yeni bir koy uzanır veya küçük bir köy, ya da antik bir site yer alır.
Bodrum‘dan çevreye kalkan gezi amaçlı tarifeler çok çeşitlidir. Bodrum yarımadasının kuzey ucundaki ıssız Güllük Körfezi‘nde, düzinelerde metruk koy boyunca gümrah ormanlar kayalık kıyılara doğru alçalır. Ziyaretçiler, sayısız metruk koyun ağaçlıklı yamaçlarında otlayan keçi sürülerinin boyunlarındaki çanların seslerini duyar. Güllük Körfezi‘nden yalnızca bir kaç kilometre içerilerde antik Didim harabeleri ve Iasos yer alır. Doğuştan denizci konuklar buralardaki harabelerin arasında demir atar, yerel denizcilerin yakaladığı balıkları birer birer tadarlar.
Bodrum‘dan güneydoğuya doğru, Güllük‘ten daha çok tanınan Gökova Körfezi yeralır. Gökova‘nın sayısız koyları, birer birer, kendilerine has keyiflerin türlerini sunarlar. Deniz kenarındaki köy ve tavernalar daha kalabalık ve canlı birer atmosfere sahiptirler. Gökova‘nın içindeki bir ada üzerinde kurulu antik Keramos şehri kalıntıları da ayrıca ünlüdür. Kleopatra kumsalının, Kleopatra ve sevgilisi Antonyüs için Mısır‘dan getirtildiği rivayet edilir. Gökova‘nın güneybatı ucunda, bir zamanların en büyük şehri ve antik çağın en büyük heykeltraşı Preksiteles‘in vatanı olan Knidos‘un kalıntıları yer alır. Bugün Knidos‘a ancak deniz yoluyla ulaşılır; binlerce yıl öncesinde de olduğu gibi, bu tarihi liman yatları barındırır.
Gökova Körfezi‘nin ardında güneyde antalya‘ya doğru kıyı 200 mil uzanır. Datça Yarımadası‘nın uzun burnunun altındaki Hisarönü Körfezi‘nde, doğuştan denizci konukların keşfedebilecekleri yüzlerce koy ve ada bulunmaktadır. Hisarönü‘nün ardında yeralan ünlü Marmaris‘in geniş koyunda, Türkiye Egesi‘nin en büyük otelleri ve marinası yer alır.
Marmaris‘ten Antalya‘ya kadar uzanan kıyı, olağanüstü güzellikleri gözler önüne serer. Karetta Kaplumbağaları‘nın son yuvalandıkları yer olan İztuzu kumsalı yemyeşil Dalyan‘ı korur. Nehrin ağzındaki kumsalın karşısında bulunan küçük teknelerin getirdikleri konuklar ünlü Kaunos harabelerini ziyaret ederler. Körfeze iyice sokulmuş Göcek Köyü ile gürültülü Fethiye Limanı, Fethiye Körfezi‘nin içindedirler. Fethiye‘nin güneyindeki Ölü Deniz‘in çakıllı kumsalı, benzeri görülmemiş güzellikteki küçük limanı korur. Küçük birer köy olan Kalkan ve Kaş‘I ziyaret edenler, batık şehri ve Osmanlı Kalesi‘ni görme şansını elde ederler. Mavi yolculuğun son durağı Antalya‘dır. Konuk tekne burada eski kasabanın gölgesine demir atar. İçindeki ziyaretçiler de Türkiye‘nin en büyük ve en ünlü yazlık şehirlerinden birinin gece yaşamından ve eğlence türlerinden örnekler yaşarlar. Bir çok uğrak limanının büyüleyici ve pırıl pırıl güzelliğinin yanısıra, Mavi Yolculuk sırasında, gulet tipi özel yapıdaki tekne ile pek çok yer gezilip görülebilir. İtalyanca‘daki “gouletta” sözcüğünden gelen “gulet”ler, geleneksel Akdeniz yelkenli teknelerinin çağdaş uyarlamalarıdır. Ege çamından yerel olarak inşa edilen guletin, geniş kaburgalı bir güvertesi ve geniş hacimli kabinleri vardır. Kaptan, aşçı ve tayfadan oluşan mürettebatı ve doğaya uyumlu görüntüsüyle guletler, turkuaz kıyıların keyfini çıkartmak için idealdir.
Denizi yüzlerinde hissetmek için yaratılmış deneyimli veya acemi denizciler, bu turkuaz suların keyfini çıkartabilmek için, kıyılardaki Kuşadası, Bodrum, Marmaris veya Antalya gibi belli başlı limanlardan; yat, üstü açık tekne, flotilla ve gulet gibi çeşitli türde tekneler kiralayabilirler.
Ege‘nin Türk kıyıları, doğası, tarihi ve konukseverliği ile, benzer yörelerden farklıdır. Buralara kolayca gelinebilir. Geldikten sonra da, modern dünyanın dert ve kederlerinden uzaklaşılır. Antik tarih, tenha koylar ve zamanın dışında kalmış köyler… Şehirlerin itiş kakışından ve telaşlı sayfiyelerden yalnızca kısa bir mesafedeki bu yerler, en yorgun konukların bile, biraları gelerek keşfetmelerine fırsat verir. Mavi Yolculuk, bir başka yerde asla görülemeyecek keşifler yapılacağını garanti eder.