Kanser kelimesini ilk duyduğumuzda aklımıza mutlaka Karadeniz’de yaşanan Çernobil faciasını gelir. Kazım Koyuncu’nun da vefatının bu elim hastalık yüzünden olduğu söylenirken, kanserin ne kadar tehlikeli bir hastalık olduğunu bir kere daha anlamış oluyoruz doğrusu.
Kanser hastalığı dünya genelinde hastalıklara bağlı insan ölümleri listesinin en üst sırasında yer alan, son derece tehlikeli ve ölümcül bir hastalıktır. Bilim adamları uzun zamandır kanser hastalığının oluşma nedenleri ve gelişimi üzerine birçok araştırma yapmasına rağmen hala kanser hastalığı ile ilgili bilinmeyen oldukça fazla nokta vardır. Modern tıbbın tüm imkanlarına rağmen bilim adamlarının kanser hastalığı ile ilgili kesin olarak bildiği tek şey, bazı insanların genetik olarak bir takım kanser hastalığı türlerine yatkın olduğu ve bazı çevresel faktörlerin kanser hastalığını tetiklediğidir.
Kanser hastalığı; ilgili dokuda bulunan hücrelerin DNA yapısının bozularak, anormal derecede büyümesi sonucu gelişmektedir. Vücudun kendi hücrelerinin muazzam derecede büyümesi, halk arasında ur olarak bilinen kanser tümörlerinin oluşmasına neden olmaktadır. Yapılan tüm araştırmalara rağmen bilim adamları tümör oluşumunun kesin nedeni bilmemek ile birlikte, genel olarak kabul edilen görüş bağışıklık sisteminin vücudu korumak için bu tarz bir davranış geliştirdiği üzerinedir.
Kuşkusuz bilimsel araştırmalar sayesinde kanser hastalığının gelişimi ve diğer organlara sıçraması hakkında birçok bilgi edilmiştir ve bu bilgiler birçok kanser hastalığı türünün tedavisinde büyük başarı elde edilmesini sağlamıştır. Yakın geleceğe kadar kadınların uykusu kaçıran bir hastalık olan meme kanseri, günümüzde modern tıbbın imkanları sayesinde büyük oranda tedavi edilebilen bir kanser türü haline dönüşmüştür. Aynı şekilde 20 yıl öncesine kadar tüm erkeklerin ortak korkusu olan prostat kanseri, bilimsel araştırmalar sayesinde elde edilen bilgiler ışığında tedavisi büyük oranda başarı ile sonuçlanan bir kanser türü haline gelmiştir.
Günümüzde prostat kanseri ya da meme kanseri gibi kanser türlerinde tedavi sonrası ilk beş yıl içerisindeki ölüm oranı %10′un altına düşmüştür. Bu durum 20-30 yıl önce hekimlerin dahi tahmin edemeyeceği kadar büyük bir başarı anlamına gelmektedir. Kanser hastalıklarının ölümcül seviyede olarak belirlenmesi, tedavi sonrası geçen ilk 5 yıllık sürede hastaların hayatta kalma oranına göre ölçülmektedir. Böylece meme kanser ya da prostat kanseri gibi hastalıklar, artık ölümcül olarak tanımlanmayan kanser türleri olarak anılmaktadır.
Ancak bilim adamlarının tüm uğraşlarına rağmen hala pankreas kanseri ya da akciğer kanseri gibi çok yüksek ölüm oranına sahip kanser türleri de vardır. Akciğer kanserine yakalanan insanların tedavilerin sonra geçen ilk 5 yıllık süre içerisinde, yaklaşık olarak %85′i yaşamını yitirmektedir. Tedavi oldukları halde her 100 akciğer kanserli hastanın sadece 15′inin 5 yıllık sınır süreyi aşabilmesi, kuşkusuz kanser hastalığının ciddiyetini ortaya koymaktadır. Pankreas kanseri ise Steve Jobs gibi Apple firmasının kurucusu olan ve sonsuz imkanları olan bir insanın dahi ölüm sebebi olabilmektedir.
Yüce Allah derdi verdiği gibi dermanını da vermiştir. Tıpta her an yenilikler, gelişmeler ve yeni teknolojiler hayata geçirildiği için umudumuzu kesmemeli; hastaların hayata tutunmasını sağlamalıyız.