Sakatlık Üzerine Bir Söyleşi

Haber-Engelliler.Gen.Tr Sitesi olarak, Hasan Kuyucak‘la yaptığımız kahve tadında söyleşi…

Hasan Kuyucak

Engellilerle ilgili sosyal, siyasal, ekonomik sorunlar üzerine kafa yoran çeşitli platformlarda bu konulara dair makaleler yazan birisiniz. Ve fakat, sayıları 12 milyona ulaşan bu kesimin sesi gerek görsel gerekse yazılı medyada çok cılız çıkıyor. Çıkan haber, gazete yazıları ise genellikle ajitasyona dayalı, engellilerin gerçek sorunlarını gündeme taşımaktan uzak, uzak olduğu kadar var olan sorunları daha bi katmerleştiricek içeriğe sahip haberlerden oluşuyor. Sizce engellilerin yazılı ve görsel basında bu şekilde gündeme gelmesinin asıl sorumlusu kim? Kendini yeteri kadar anlatamayan, ne istediğini tam manasıyla dile getiremeyen engelliler mi, yoksa engellilerin gerçek sorunlarını gündeme taşımak yerine daha çok reyting’e dayalı ajitasyon temelli haber yayınlamayı tercih eden basın mı?

Bu olaya bu koyduğunuz açının azıcık dışında bakmak lazım.

1-Medya ülkemizde hiçbir sorunu doğru olarak ele almıyor/alamıyor. Medya düşündüğümüz anlamda ideal bir medya değil. Medya tüketicisine bağımlı değil, tam tersine otoriteye bağımlı bir medya. Elbet çok iyi örnekleri var. Ancak onlarında tüketicisi/izleyicisi yok ya da az. Medya bu anlamda gelenekçi, tutucu, bağımlıdır. Gelenekçi olması toplumun bütün yanlış inanışlarını üzerinde taşıyor olması anlamına gelir. Üstüne o yanlış anlayışları pekiştirmek, sürdürmek gibi de bir eğilimi vardır. Toplum nasıl bir kg kapak toplamakla engellediklerine karşı sorumluluğunu yerine getirdiğine inanıyorsa, medyada olayı kampanya haline dönüştürmektedir. Medya gerçek medya haline dönüşürse zaten ilk el atacakları konu engellenmiş insanlara ulaşmak olacaktır.

2- Sakatlar elbette eğitimsiz, ulaşımsız, yoksul ve yetersizdir çoğunluk olarak. Bu birçok anlamda etkisiz olmak demektir. Üretici ve tüketici olarak gücü yok. Kültür ve sosyal alanda gücü yok. Siyasi olarak gücü yok. Geriye bir tek gücü kalıyor. O da toplumun ve otoritenin merhameti. Yani en güçlü yanı güçsüzlüğü… Oysa ÖTEKİLER ve özellikle içindeki en büyük grup olan engellenmişler bana göre SINIF’tır. Sınıf bilinci ile hareket edilse gücünü örgütlülüğünden alabilir oysa ve bunun adı HAKLAR olacaktır. Fakat oy kullanması bile etkili olmayan bir sınıfın gücü şimdilik etkisizdir. Bu oy kullanma olayına mutlaka acil bir çare bulmak lazımdır. Her tür riske karşın bu elektronik oy bile olabilir…

Bildiğimiz kadar bu güne kadar çeşitli STK’larda (Sivil Toplum Örgütleri) görev yaptınız. Engelliler arasında onlarla ilgili STK’ların yeterince faal çalışmadıkları, engelli hakları için gereken mücadelenin verilmediği yönünde genel bir kanaat ve eleştiri var. Sizce bu eleştirilerde doğruluk payı varmı? Varsa engellilerle ilgili STK lar nerede nasıl bir hata yapıyor, olması gereken sizce nedir?


Bu soruya nasıl kolay cevap verilir bilmiyorum. Evet hayatım 30 küsur yıldır sakatlar ve sakat derneklerinde geçti. Burada en temel yanlış soru ‘’Dernekler çalışıyor mu?’’ sorusudur… Dernek kavramı bile oturmadı sakatların kafasında. Çünkü dedim yaa eğitimsiz ve yetersiz bir toplumuz bizler.

Dernekler sanki birer devlet kuruluşu ya da birleşmiş milletler kuruluşu gibi algılanıyor. Çalışanları memur olarak algılanıyor. Oysa dernek üyeleri tarafından belli amaçlar olarak kurulan ve üyelerinin çabaları ile ayakta duran kurumlardır. Maddi olarak üyeler besler dernekleri aidatlarıyla. Dernekler asla yardım kuruluşu değildir. Dernekler baskı gurubu oluşturmak için kurulur. Bir sorunu çözmek, öne çıkarmak, o sorunun çözümüne katkıda bulunmak için kurulur.

Fakat sakatlar derneği ve benzeri kurumlarda bu olay başka türlü gelişti. Yardım kuruluşu gibi algılandı hem üyeler hem de toplum tarafından. Elbet en büyük hatayı üyeler yaptı. Sürekli isteyen bir konumdaydılar… Bu istekleri de hep köklü çözüm yerine, kendi üyelerine yardım etmek için ufak tefek yardımlardı. Derneklerin masrafları (kira, elektrik, ısınma, seyahat ve personel giderlerini) kendi üyeleri tarafından karşılanmak yerine ‘’merhametli’’ insanlardan ve yerel yönetimlerden hep istendi. İsteyen konumuna düşünce de kuruluş felsefesine ihanet edilmiş oldu. Son dönemlerde güzel gelişmeler var ancak. Yardımların yanı sıra baskı gurubu olmayı da düşünmeye başladılar.

Dernekler asıl olarak sakatlara bedenlerinden dolayı kafalarındaki psişik sorunları çözmede yardımcı olmuştur. Bir nevi terapi merkezi olmuşlardır. Sakat bedenlerin mutlu olmaya engel olmadığını, bir birleriyle dayanışma içinde öğrenmişlerdir. Yaşam pratiklerini paylaşarak hızla toplum içinde nasıl olunması gerektiğini öğrenmişlerdir.

Ama dedim yaaa derneklerin üyelerini değerlendirmeden, yapılarını, yönetimlerini değerlendirmek adet olmuştur ülkemizde. Eğitimli, yeterli insanlar oralarda olmayı bir sorumluk olarak görmedikçe bu olayda değişmez.
İnternet ortamındaki engelli sitelerini ve işlevlerini çok önemsiyorum STK olarak. Sanırım derneklerin açığını epey kapatıyorlar.

Yıllardır bu camianın içinde olan insanlarız. Kendi adıma kendimi bildim bileli, engellilere, “sakat mı, engelli mi yoksa özürlümü” diye hitap edilmesi gerektiği konusunda tartışmalar yapılır durur. Kimi engelli “sakat” sözünü kendisine edilmiş bir hakaret olarak algılarken, kimiside “özürlü” kelimesini bu şekilde algılıyor. Size göre bu kelimeler üzerinde bu kadar tartışma olması gerekiyor mu? Kelimelerin kendisinden çok o kelimelere yüklenen anlamların daha önemli olduğunu düşünüyormusunuz? Eğer öyle düşünüyorsanız size göre, bu üç kelimenin hangisi toplumun zihninde daha doğru bir anlam yüklenmiştir?

Bu konuda Babür Akdağ’la aynı düşünüyorum. Sakat bireysel bir şeydir. Bedendeki bir eksikliği, arızayı anlatır. Doğrudur. Ancak engellenmişlik toplumsal/sistemsel bir şeydir. Özürlü kelimesinden ise nefret ederim her anlamda. Sanırım özürlü kelimesi bazı haklardan muaf ya da hak sahibi olarak kullanılan bir terim.
Bu konu çok kişiyi incitiyor. Çünkü sakat, engelli ve özürlü terimleri toplumda her tür olumsuzluğu nitelemek içinde kullanılıyor… Asıl sorun bu toplumun algısıyla başa çıkabilmek her şeyde olduğu gibi. Ben gırgır olsun diye; Engellilere Can diyelim demiştim hatta. Göz Can, Ayak Can, Akıl Can… Nasıl olamaz mı yani?

Çocuk felci olduğunuzu biliyoruz. Yaşamınızın bir bölümünde (çocukluk, gençlik) bu durumu kabullenmekte zorluk yaşadınız mı hiç? Ya da size göre engelli olmak “kabul edilebilir” bir durumdur? Bu soruya cevap verirken “kabul etmek” kelimesinin, “istemeyerekte olsa razı olmak” anlamına geldiğini hatırlatmak isterim..

İnsan kendi bedeni tarafından engellendiği sürece sakatlığı kabul etmesi mümkün değil. Kabullenme, zoraki rıza filan değil olay. Olay normal bir insanın toplum içindeki standartlarına ulaşabilme olayıdır. Eğer o standartlara ulaşabilirse engellenmişliğe rağmen yapabildiği için ayrıca mutlu olabilir.

Ancak bura da tüm sakatlıklar aynı değildir. Bazıları daha ağır olduğu için aşılması da yeterli gelmeyebilir insana. Ezbere konuşup ukalalık etmek istemem. Kimseyi kırmak, acıtmak da istemem. Ancak mutlaka yaşama tutunacak bir şeyler vardır diyebilirim.
İnsan yapı olarak başarının tadını çıkarmaya kodlanmıştır. Ancak başarı emeğe endekslidir. Bu emek illaki çalışma karşılığı değildir her zaman. Bazen de iletişimdir. İşte bu emeği vermeyip, tüm başarısızlığı sakatlığa yıkarsanız işte buna karşı çıkarım.

Ayrıca merak etmeyin; Tüm ‘’başaramamış’’ (ısrarla tekrarlıyorum, başarısızlık salt para, iş değildir. Yalnızlık, sevilmemek de başarısızlıktır) insanların her zaman sığındıkları sabit bahaneleri vardır. Emek vermek yerine bahanelere sığınmak kolayına kaçıverir insan. Ve toplumun yüzde 80 den fazlası böyledir. Bırakın sakatların da bir bahanesi olsun. Hem de en sağlamından.

Birazda özelinize girecek soru sormak istiyoruz. Bildiğimiz kadarıyla iki defa evlenmişsiniz. İçinde bulunduğumuz toplum “engellilerin evliliğine” pekte sıçak bakmıyor. Evliliği engellilere “lüks” gibi gören bir bakış açısı var. Bu bakış açısından olsa gerek çoğu engellide evliliği kendine çok uzak görüyor, buna bir türlü cesaret edemiyor. Siz bu cesareti nasıl gösterdiniz? Çoğu engelli yaşamında bir kez bile evlenemezken, siz iki defa evlenmişsiniz. Bunun sırrı nedir?
Çokmu yakışıklı birisiniz?
Karşı cinsi cezbedecek kadar paranız mı var?
Karşı cinsi etkilemenin yöntemlerinimi biliyorsunuz?
İşin kerameti nerede?

Evet iki kez evlendim. Bu mutlu olunacak ve övünülecek bir şey değil benim için. İlkini yürütemedim. İkinci yürüyor. Yürümese onu da bitiririm. Fakat başka evlilik yapmak için değil. Amaç evlenmek, ilişki yaşamak değil burada. İki kişi birbirini tamamlar mutlu ederse iki tarafa da çok şey katılmış olur. Yok bu olmazsa o yaşamın bir anlamı kalmaz. Tek başına kalmak iyidir. Bu tek başınalık sırasında bir yoldaş bulursan yeniden ilişki yaşanır. Yoksa evlenmek olamaz… Olmamalı.
Engelli evliliğine karşı bu toplum dediğiniz sizin ailelerinizdir genellikle. Çünkü aileler engelli bir birey ile başa çıkmakta zorlanmaktadır. Çünkü sistem bu sorumluluğun tamamını ailelere vermiştir. Bu sorumluluk aileleri zaten usandırmıştır. Yaşamlarına ayak bağı olarak gördükleri bir sakatı daha aile içine almayı düşünmek onlara itici gelmektedir. Haklılar da… Hatta sosyal hayatta sakat bireye sahip aile olmak bile utanç vesilesi olabilmektedir.

Eğer sakat birey ailesine bağımlı değilse (ekonomik ve fiziksel) her sağlam birey kadar dinler ailesini. Aileler sağlam bireylerinde evliliklerine de sınırsız karışmayı bir hak olarak görürler ülkemizde. Hele hele kendilerine bağımlı insanlara zulüm etmekte sakınca görmezler.
Ben zaten yaşamımı kendim kazandığım ve ailemden bağımsız olduğum için onların rızasını almak zorunda bile hissetmedim kendimi. Sadece evlilik ritüeli esnasında haber verdim. Sürekli normalleşmeden bahsediyoruz. Sağlam ya da sakat normali bu değil mi?

“Sakatlık Üzerine Bir Söyleşi” üzerine 2 yorum
  1. BU DEVİR DE SAĞLAM BİREYLER BİLE EVLENEMİYOR EKONOMİK DURUMLARI İYİ OLMADIĞIN DAN DOLAYI;BEN DE 25 YAŞIN DA ENGELLİ BİR GENCİM BESTELERİM VAR FAKAT EKONOMİK DURUMUM YETERLİ OLMADIĞIN DAN DOLAYI DEĞERLENDİREMİYORUM TOPLUMA KARIŞMAK İSTİYORUM FAKAT İŞ BULAMIYORUM BULSAM BİLE İŞLER DE YAVAŞ VE AĞIR OLDUĞUM İÇİN VERİMLİ OLAMADIĞIM İÇİN ÇIKARILIYORUM BENDE BU ALEM DE VARIM DEMEK İSTİYORUM ACINACAK BİR BİREY OLMAK İSTEMİYORUM BENDE TOPLUMUN BİR BİREYİ OLMAK İSTİYORUM BİRŞEYLER KAZANIP BİRŞEYLER KAZANDIRMAK İSTİYORUMVE HERKEZİ DIŞLAMAKTAN DEĞİL KAZANDIRMAKTAN YANA OLMASINI DİLİYORUM SEVGİ VE SAYGILARIMLA

    Cevapla
  2. Geri izleme: Engellilere özel haber sitesi | Çalışma ve Ders Kitabı Cevapları
Yorum yapın