Bu Güzel Dünyanın “Çirkinleri”: UCUBELER

American Horror Story Freak Show’u hiç izlediniz mi? Bu dizinin sözkonusu sezonunda toplumda “anormal” olarak kabul edilenlerin dramları anlatılır. Yürek parçalayıcı öyküler vardır… Öyle ki, “sağlam beden ideolojisi”nin kösnül savunucuları, engellilere savaş açmıştır. Yaşamı, işi, özgürlüğü, eşitliği, sevgiyi, merhameti, dostluğu bir kaşık suda boğar bu zihniyet… Doymak bilmeyen bir “güzellik” anlayışları vardır! Öyle ki, o “parıltılı dünyada” nefret ışığının altında çiğnenir dünyanın tüm tuhaf varlıkları!

Çünkü kapitalist kültür, yeryüzünün nimetlerine, doğaya ve insana egemen olmaya çalışırken her türlü anlayışı meşrulaştırır. Bu kültür, engellilerin de bu toplumun bir parçası olduğunu görmezden gelir. Engellilere “düşman” gözüyle bakılır. Nasıl ki, bir zamanlar siyahlar ötekileştirilip sömürülmüşse, engelliler de “beyaz insanın” kölesi olur. Her ne kadar engellilerin kendilerini geliştirmeleri için olanaklar sağlansa da, bu olanaklar kapitalizmi savunanlarca kullanılır. Engellilerle ilgili olumsuz propagandalarla insanlık dışı sömürü haklı gösterilmeye çalışılır.

19. yüzyılda toplumun engellilere yönelik olumsuz tutum ve davranışları sürer. Bunlardan en ilgi çekenlerden biri de ucube gösterileridir. ABD ve Avrupa’da bu yüzyıl boyunca bedensel ve zeka engelliler, organizatörlerce satın alınırlar. Bunlar, engellileri yaşamları boyunca sirklerde, fuarlarda “ucube gösterisi “ adı altında topluma sergilerler. Bu gösterilerde engelli kişilerin “anormal” özellikleri abartılır. Bu konuda Sakatlık Çalışmaları’nda şöyle denilmektedir:

“Bu gösterilerde sakat kişileri sergileyen gösteri organizatörleri, sergilenen insanların vahşi kökenlerine dair egzotik hikayeler uyduruyorlardı. Thomson, ABD’de sakat kişilerin sömürülmesinin, sakatlığı ve çoğu zaman ırkı derin ve büyük farklar olarak vurgulanması nedeniyle ortalama Amerikalıların kendi normallikleri konusundaki düşüncelerini güçlendirmeye hizmet ettiğini savunur. Ucube gösterileri sakatlık mefhumlarını nihai sapma olarak kurumsallaştırmaya yarıyor, böylece Amerikalıların kendilerini normal olarak algılama ihtiyaçlarını güçlendiriyordu.” (Bezmez, Yardımcı, Şentürk, 2011, s.139)

Ne yazık ki, aradan yüzlerce yıl geçse de, bu anlayışların izlerini halen görebiliyoruz. Bu ülkede televizyon programlarında zeka engellilerin eğlence malzemesi olarak kullanıldığını görmedik mi? O programları izlerken yüreğimiz burkulmadı mı? Bu tür programları yapanlara kendi kendimize söylenmedik mi?

Maalesef, bu bayağı gösteriler engellilere karşı uygulanan dehşet verici bir şiddetin adıdır. Asıl maskara, engellileri kullanarak bitmez tükenmez obur benliklerini doyuran ahlak düşkünleridir. “Sağlam beden”liliğin çığırtkanlığını yapan bu soytarılar, engelliden bir nesne gibi yararlanmış, pis şakaları, alayları ve kahkahalarıyla bayağılığın borazanlığını yapmışlardır. Bunun adı da “kamu hizmeti” olmuştur.

Günümüz Türkiye’sinden yeniden ucube gösterilerine dönecek olursak, bu gösterilerin en popüler olduğu dönem 19 yüzyıl sonudur. Bu dönemde beyaz orta sınıfın üstünlüğüne ilişkin düşünceler, öjenik inançlarla billurlaştırılır. ABD’de ucube gösterileri 1940’lara kadar devam eder. Bu tarihten sonra rakip eğlence biçimleriyle yarışamaması ve aynı zamanda ekonomik zorluklar nedeniyle silinip gider.

Avrupa’ya baktığımızda ise , ucube gösterileri, (…) “18 yüzyıl sonu İngiltere’sinde çöküşe geçene kadar tüm sınıflar arasında yüzyıllar boyunca popülerliğini korur. Semonin “canavar hayranlığı” nı tüm katmanlardan İngiliz yurttaşlar arasında nerdeyse genel bir çılgınlık olarak tasvir eder. İngiltere’de ortaçağda ve modern çağda sakat kişiler, ırksal ve etnik azınlıklıklar ve alışılmadık özellikleri olan kişiler “canavar” olarak nitelendirilirdi; bu kişilerin pazarlarda kâr amacıyla sergilenmeleri adettendi. “( Bezmez, Yardımcı, Şentürk, 2011, s.139)

Görüldüğü gibi, insan bilmediğini bildiğini sanmış, akıl dışı yöntemlerle “gerçeğin” yolunu kapatmıştır. Bilmediğini sorgulamak yerine onu “canavar” diye nitelendirmiştir. İnsan, çağlar boyunca sakatlarla ilgili sanılarla hareket edip hata yapmıştır. İnsanın bildiklerinin bilmedikleri olması çok korkunç bir durumdur.

Yüzyıllar boyunca engelliler bu yüzden yok sayılmıştır. Engelliliğe yol açan nedenlerin yerini son derece dramatik dogmalar almıştır. Bu karıştırmayla engelliler tarihin ezilenleri, sömürülenleri, damgalananları olup çıkmıştır.

Bu arada “sağlam”ların yeti yoksunluğu olanlara bakıp kendi “sağlam”lığını onaylaması, kendini beğenmesi, güçlü olduğunu duyumsaması, Tanrı’ya şükran duyması insanın doğasından çok bilgisizliktir. Başka türlü insan nasıl bir başkasının “eksikliğinden” haz alabilir ki! Bu davranış biçimleri hiç insani değildir. Ben Platon’un söz ettiği haz anlayışını daha güzel buluyorum. Şöyle der Platon: “ Biz şimdi sanki saka olduk, elimizin altında iki çeşme var. Biri haz çeşmesidir ki, bal çeşmesine benzetilebilir; öbürü bilgelik çeşmesidir ki, ılımlıdır, şarabı yoktur, sert ve şifa verici bir suyu vardır. İşte, sularını birbirine elimizden geldiğince karıştırmamız gereken iki çeşme bunlardır” (Platon, 1998)

Ne güzel söylemiş Platon. Haz ve bilgelik birbirine karıştığında dünya güzeldir.

Ucube gösterilerinde, yeti yitimi olan insanlar hakkında yabancıl öyküler uydurarak onlarla eğlenmek, tatlı tatlı gülerek keyiflenmek bilinçsiz insanın işidir. Bilinçli insan içgüdülerine göre hareket ederek hoyratlıktan haz almaz. Ben de çocukluğumda arkadaşlarımın alaylarıyla karşılaştım. Ebeveynlerinin çocuklarının tutumu karşısında ses çıkarmamasına hep şaştım kaldım. Bakınız Aristoteles bu konuda şöyle der: “ (…) bir yolunu bulup henüz çocuklukta gerektiği şeylerden haz alacak ve acı duyacak biçimde eğitilmek gerekir; doğru eğitim de budur.” ( Aristoteles, 1998)

Günümüzdeki ezberci/ideolojik eğitim sisteminde tek tip insan yetiştiriliyor. Oysa insan en başta kendi kendisini sorgulayabilmeli… Yaşamına bir yön verebilmeli… Sonra da insanı ezerek beslenen her anlayışı elinin tersiyle itmeli…

İnanın, bir topal kızla, “sağlam ayaklı” kız aynı değerdedir. Gözü görmeyen görene, kulağı duymayan duyana, konuşamayan konuşana göre daha mı az insandır? Hayır, bin kere hayır. İnsan olmak yürek işidir. Yüreği “sağlam” olan herkes “sağlamdır”.

“Sağlam beden ideolojisi” insan beynini dondurur. Her “anormal” olarak kabul edileni yiyip yutar! Ancak şurası apaçık bir gerçektir. İnsandaki bir yeti yoksunluğundan dolayı engellilere böylesine utanç dolu, böylesine canavarca tutum gösterenler, yeni bir gücün doğmasına yol açmıştır. Bu gücün sahibi ise tüm engellenenlerdir.

Sevgiyle kalın.

Kaynakça:

1)Bezmez D., Yardımcı S., Şentürk Y., 2011, Sakatlık Çalışmaları, İstanbul, Koç Üniversitesi Yayınları.
2)Platon, 1998, Philebos, Çev. S.E. Siyavuşgil, İstanbul, Cumhuriyet Yayınları.
3)Aristoteles, 1998, Nikomakhos’a Etik, Çev. Saffet Babür, Ankara, Ayraç Yayınevi.

Yorum yapın